Uzay istasyonunda uzayda insan yaşamı ve kolonileşme konusunda çok fazla deney yapılmaktadır. İnsan uzayda yaşadıkça neler olabilir gibi derin sorulara cevap aranmaktadır. Uzay yaşamı dünyamızdan farklı olduğu için astronotların yaptığı ve yaşadığı deneyimler tüm insanlık için önem arz etmektedir.
Destiny (Kader) adlı 28 adım uzunluğundaki laboratuvar modülü 2001 yılında Uluslararası Uzay İstasyonu’na ilk ulaştığında dünyamız ve bizler hakkında bilgi sahibi olmak adına eşsiz bir fırsat ortaya çıktı. Bu alüminyum modülün birleştirilmesine katkıda bulunan astronot Tom Jones, modülü, “Uzay İstasyonu’nun araştırma, komut ve kontrol kabiliyetinin cesaret merkezi” olarak değerlendirdi. Yıllar sonra, Destiny’ye Columbus ve Kibo adında, ‘umut’ anlamına gelen iki laboratuvar daha eklendi.
Sekiz millik titreşimli duvarların içinde, bitki yetiştirmekten “elektronik burun”un tehlikeli kimyasal madde sızıntılarını ne kadar iyi tespit ettiğine kadar varan, 700’den fazla deney gerçekleştirildi. Yerçekimsiz bu ortamdaki deneyleri gerçekleştirmek elbette pek çok zorlukları beraberinde getiriyor.
Henry Ford Sağlık Sistemleri’nden yönetici araştırmacı Scott Dulchavsky, “Ekipman, eğitimli personel ve eğitim süresi eksikliğinin yanı sıra uzayda oluşabilecek çok büyük tıbbi problemler var.” diyor. Araştırmacılar, uzaydan dönen kişilerin kemik erimelerinin ve organları ve görme duyularındaki değişikliklerin sebepleri üzerinde çalışmaya devam ediyor.
Dulchavsky, mürettebatın sağlık durumunu gözlemlemek için kullanılan ultrasonun makinesel işlevlerini var olan kardiovasküler araştırmaların ötesine götürmekle görevlendirildi. Ultrason muayenelerinin organlar ve kemiklerde bozukluklar ortaya çıkardığını keşfeden Dulchavsky, “Kendimizi neredeyse MacGyver gibi hissettik.” şeklinde konuştu. Dulchavsky’nin ekibi bundan on yıl önce ultrasonun, astronotların kafası içerisindeki basınçta değişikliklere sebep olduğunu bulguladı. Bunun sonucu olarak, bugün mürettebattan herkes uzaydaki görevlerinden önce, görev esnasında ve görev sonrasında ultrasonlu göz muayenesine tabi tutuluyor.
Ayrıca mürettebattan Dünya’ya dönen kişilerde birkaç santimlik boy uzaması gözlenmekte. Japonya Uzay Sahası Keşif Ajansı astronotu Koichi Wakata, uzayın omurga kıvrımında ne tür değişikliklere sebep olduğunu görmek için ultrason kullanıyor. Benzer bir teknoloji yeryüzündeki çalışmalar için de uygulanmaya başlandı. Askeriyeler tıbbi teçhizatları içerisinde ultrason makineleri bulunduruyor. Ultrason Turin, Pekin ve Vancouver’de Olimpik atletlere de fayda sağladı. İlaveten gelişmiş ülkelerdeki hamile kadınlar Amerikalı doktorlara eşzamanlı danışabilmek için bu teknolojiyi kullanıyor.
Uzay istasyonunda şimdiye dek en uzun soluklu araştırma olan ve toplamda beş yıl sürmesi beklenen deneyde ise, astronotların kan ve idrarları üzerinde işaretler oluşturularak, stresin uzaydaki etkisinin bulunması hedefleniyor. Johnson Uzay Merkezi’nin yönetici araştırmacısı Steven Platts, “Sebep yalnızca ağırlık yoksunluğu değil, aynı zamanda yüksek ölçüde radyasyon ve tuzlu beslenmeye maruz kalmak. Uzay, insan vücudu için büyük bir haksızlık.” şeklinde konuştu. Enflamasyon ve yüksek seviye oksidanlar atardamarların sertleşmesine ve dolayısıyla dünya üzerinde ölümün başlıca sebebi olan kalp hastalıklarına neden olabilir. Platt’ın bulguları yalnızca astronotlar için değil, şeker, hipertansiyon hastaları ve stresli yaşayan tüm insanlar için geçerli.
Şaşırtıcı diğer bir çalışma ise, dondurulmuş fare spermi ile uzayın üreme üzerindeki etkisinin araştırılıyor olması. Japonya’daki Riken Gelişimsel Biyoloji Merkezi’nin yönetici araştırmacılarından Teruhiko Wakayama, “Embriyonun ana rahmine emplantasyonu için yerçekiminin gerekli olup olmadığını henüz bilmiyoruz.” diyor. “Belki de bir uzay kolonisinde bebek yapabilmek için kadınların emplantasyon olana dek birkaç gün yapay bir yerçekimi ortamında kalmaları gerekebilir.” Şimdiye dek uzayda üreme ile ilgili çalışmalarda deniz kestaneleri, balıklar, amfibi hayvanlar ve kuşlar kullanıldı.
Hatta aydınlık ve karanlık, gündüz ve gece arasındaki geçişin bile 24 saatlik ritme veya biyolojik saatlere etkisi olup olmadığı araştırılıyor. Bu alandaki bulgular yalnızca Mars’a gitmek gibi daha büyük görevlere kalkışan astronotlar için değil, aynı zamanda Dünya’daki uyku düzensizliği veya düzensiz iş vardiyası olan insanlar için de önem teşkil ediyor.
Aslında uzayda geçen tüm zorluklar Dünya’da da yankı uyandıracak yenilikler olarak cereyan ediyor. 1994 yılında yapılan etilen gaz temizleme makinesi, havadaki patojenleri şarbon gibi öldüren bir hava temizleyicinin ortaya çıkmasına olanak verdi. Astronotların ter ve idrarlarını içilebilir suya döndüren su filtreleme sistemi ise, 500.000 kişinin temiz suya ulaşabilmesini sağladı.
Ayrıca uzayda umut vadeden robot kümeleri de bulunmakta. Robonaut’un 2011 yılında uzaya fırlattığı robotların merdiven trabzanı temizleme veya envantere işleme gibi rutin işler için kullanımı test ediliyor. Yardımcı Proje Müdürü Casey Joyce, “Robotlar gereksiz işleri çok iyi beceriyor, çünkü bu gereksiz işleri gerçekleştirmeyi olay yapmıyorlar.” şeklinde atıfta bulundu. Robotlar belki de bir gün yeryüzündeki doktorların denetimi altında ultrason çekmek veya benzeri tıbbi görevleri gerçekleştirmek için kullanılabilir; bu alan teletıp olarak adlandırılıyor.
Soğuk Alev Hiçbir görünür alevi olmayan düşük sıcaklık yanmaları soğuk alev olarak bilinir. Soğuk alev deneyi ile düşük yer çekiminde yakıt ve katkı maddelerinin çeşitli damlacıklarının, bu düşük sıcaklıkta yanma olayı incelenecek.
Işık Efektleri Işık oyunları günlük yaşantımızda ve sirkadiyen ritimlerde güçlü bir rol oynar. Gece vardiyaları ve uzay stresleri ile birlikte uzay istasyonlarındaki astronotların her 24 saatlik dilimde çoklu aydınlık ve karanlık döngülere maruz kalması uyku miktarlarını ve kalitesini etkilemekteydi.
Bu çalışmalar sadece bir kısım ve öne çıkan çalışmalardır. Bunlar haricinde çok fazla deney bulunmaktadır
Kaynak
National Geographic
Mühendis beyinler
populer science dergi