Ölümsüzlüğe bir adım atmak istermisiniz ? Tüm hafızanızı beyninizdeki kayıtlı tüm bilgileri bir bilgisayara aktarıldığını hayal edin. Peki bu aktarılan ruhsuz bir bilgi hazinesimi yoksa sizmi olursunuz ? Peki ya kötü niyetli birileri bu bilgilerinizi gizli tüm sırlarınızı hacklerse ne olur ? Hayali bile çok korkunç olan bu teknolojiyi hayal eden bilim adamları adımlarını ve nasıl olacağını çoktan incelemeye başladılar.
Eğer hala fark etmediyseniz belirtmekte fayda var; insanlar artık evrimleşmiyor. David Attenborough‘un geçenlerde belirttiği gibi, insan kendisini özgür iradesiyle doğal seçilim sürecinden soyutlayan ilk türdür. Bu sebeple de artık evrim zincirinin bir parçası değiliz. Steven Hawking ve Elon Musk‘un robotların gelişip bizim yerimizi alacağı ve insanlar için en büyük tehdit unsuru olacağı yönündeki teorilerini de göz önüne aldığımızda, karanlık günler bizi bekliyor diyebiliriz.
“Robotların bizim soğuk ve cansız efendilerimiz haline gelmelerini sağlamak yerine, neden biz insanlar olarak kısmen robotumsu hale gelmiyoruz?” diyen nörobilimci Randal Koene, bu konu hakkında bir çözüm sunmuşa benziyor. Koene şuanda beynimizi bir bilgisayara aktarmaya olanak sağlayan “tüm beyin emülasyonu” projesinde çalışmaktadır. Bu projeye göre beynin mekanizmalarının bulunup kodlara dökülmesiyle, yani bir diğer deyişle beynin haritalanmasıyla, insanların teorik olarak sonsuza dek yaşamaları mümkün.
Randal Koene: 13 yaşındayken Arthur C Clarke‘nin The City and the Stars romanını okumuştum. Post-modern bir roman, insanlar ölümsüz. Şehir de hafıza bankalarında depolanmış insanları yaratabilen ve yok edebilen devasa bir merkezi bilgisayar tarafından yönetiliyor. Bu benim için muhteşem bir keşifti. Çünkü sürekli ve yavaşça düzensizliğe doğru giden bu evrende, insanı ve düşüncelerini diğerlerinden ayıran şeyin bilgi olduğunu öğrenmiştim.
Olay bana doğrudan hitap ediyordu çünkü o zaman buluşlara ve her tarz yaratıcı faaliyete karşı güçlü bir ilgim vardı. En sinirlendiğim konu ise sürekli zamanın tükenmesiydi. Bu da tabiki benim kendi kısıtlamalarımdan kaynaklanıyordu. Sınırlı düşünce ve imgeleme yetisi, sınırlı bilişsel eylem ve fiziksel dayanıklılık vs.
Eğer kendimizi bilgiye maruz kalmış süreçler olarak düşünürsek, bu sınırları aşma olasılığını da mümkün hale getirmiş oluyoruz. Ancak kendimizi doğal gelişim sürecine bırakırsak bütün sınırları aşabiliriz. Bu amacı gerçekleştirmeye yönelik olası yaklaşımları açığa vurmak için olayların iç yüzünün ve tutumlarının üzerinde durmak epeyce yıllarımı aldı. Altsız bir zihin ise bunların hepsini mümkün kılmamıza yarıyor.
Daha sanal bir dünyada yaşamak ilginç olurdu tabii ki. Ya da bu gezegende yaşamak için elverişli olmayıp da daha çok uzay gibi yerlerde yeşerebilecek vücutların içinde yaşamak daha ilginç olurdu. Oksijen tüketiminin gerekli olduğu dünyada yaşamak artık zaruri olmazdı. Daha çok The Cloud sistemindeki gibi bir ortamda varlığımızı idame ettirirdik. Olay sadece uzayda yerleşeceğimiz yerden ibaret değil. Aynı zamanda ölümlülüğün ortadan kalkmasından dolayı insan hayatını normalde aşacak sanat veya bilim projelerini de gerçekleştirebilirsiniz.
– İnsanın özünü nasıl haritalandırabiliriz ki? Kimliği birtakım kodlar bütününe nasıl aktarabiliyoruz?
Bu nöronların diğer nöronlara bağlanma yoluyla yani, konektomla bağlantılı. Bir karar verme aşamasındayken beyindeki söz konusu eylem bir yerden bir yere taşınıyor. Sinaptik bağlantıların işleyiş şekilleri ve onların beynin belirli bir konumda yapılması gerçeği bize bir çeşit “hatıra” kazandırır.
Hatıranın ne olduğuna yönelik popüler kavram, “gelecekteki eylemi etkileyen bir önceki eylem” gibi bir mühendislik ve bilimsel tanımdan çok daha öte. Hatıra büyük annenizin suratını hatırlamaktan veya iki dakika önce ne dediğinizden oluşmamaktadır. Hatıra dediğiniz şey bir konser piyanistinin neden belirli bir yöntemle piano çaldığından tutun, bir yöneticinin neden bir iş kararını o belirlenen yönde uyguladığına kadar gider. Bunun nedeni DNA’larının getirdiği kalıtımsal bilgilerin yanı sıra, geçmiş tecrübelerinin de bulunmasıdır. Bu gerçekten sizi siz yapan özelliklerinizi; daha geniş bir terimle kişiliğiniz hakkındaki her şeyi etkiliyor.
Öte yandan birçok sinir bilimci insan beynine tıpkı bir bilgisayar gibi yaklaşıyor. Beyindeki tüm girdileri, duyusal verileri, hesaplamalar yoluyla çıktılara, davranışlarımıza çevirmeyi düşünüyorlar. Zihni bir bilgisayara yükleme fikri için teorik argümanlar da burada başlıyor. Eğer bu süreç eksiksiz biçimde haritalanabilirse, beynimizin tamamı barındırdığı verilerle ortaya çıkan kişisel zihnimizle birlikte bir bilgisayara kopyalanabilir.
Bu noktada kafalarda bir soru daha oluşması doğal elbette; beynimizi kopyalasak bile fiziksel bedenimize bağlı olan zihnimiz öldüğü zaman yine ölmüş mü olacağız? Beynimizin barındırdığı verilen bir kopyasının bir bilgisayarda bulunması, belki ilerleyen zamanda yapay beyinlere transfer edilmesi ve bu yapay beyinlerin de başka vücutlara nakledilmesi mümkün olsa bile bizi biz yapan gerçekte ne olacak?
Geniş anlamda düşünürsek seksin ve üremenin ortadan kaybolmasına pek imkan yok. Aktif ve uyum sağlayabilen bir türün her ikisi içinde farklı çeşitler keşfetme ihtimali çok yüksek.
– İlk zihin aktarını pratikte ne zaman gerçekleştirebileceğiz?
Bir solucanın zihni zaten aktarıldı fakat onların beyinleri memelilerin beyinlerinden daha farklı çalışıyor. Ancak 10 yıl içinde bir sirke sineğinin zihnini aktarmak mümkün olacak bence. O noktadan sonra da insan zihninin aktarılma sürecini tahmin etmek çok da zor olmayacak
Black Mirror dizisinde yer almıştı
Netflix yapımı Black Mirror dizisinin 3. sezon 4. bölümünde (San Junipero), gelecekteki bir zamanda; insanların tercihen bilinçlerini süper bilgisayarların veritabanına aktararak sonsuza kadar yaşayabileceği bir dünya anlatılıyor.