İnsan sağlığı ve enerji toplaması için vücudun en gerekli ihtiyaçlarından biridir. Uyku uyumayan kişiler agresif,yorgun,halsiz ve sinirli olabilir. Su nasıl gerekli bir ihtiyaç ise insan içinde uyku aynı derece bir ihtiyaçtır.
Uyku Nedir?
Günde ortalama sekiz saat uyuyan insanlar hayatlarının yaklaşık üçte birini uyuyarak geçirmektedir. Hayatlarımızda bu denli büyük yer kaplayan uyku, yaşamdaki önemli olgulardan biridir.
Uyku, insan vücudunun dış uyarıcılara karşı uyarılma kat sayısının arttığı ve dinlenmeye geçtiği fizyolojik bir haldir. Yıllarca bu alanda yapılan birçok araştırma ve çalışmalara rağmen; uykunun önemini ve fonksiyonlarını daha yeni yeni anlamaya başlamaktayız. Modern biyolojinin en çok tartışılan konularından biri olan uyku, organizmalar için adeta yemek yemek ya da soluk almak gibi hayati bir zorunluluktur. Uyku, doğal olarak döngüler halinde seyir eden genel bir hareketsizlik durumudur. Neredeyse bütün çizgili kaslar ve istemli hareketler devre dışı kalıp; metabolik faaliyetlerin hızı oldukça azalmaktadır. Fakat, bu sırada bütün bu düşen organik temponun aksine, beyin oldukça aktif bir şekilde çalışmaktadır. Bununla birlikte, uyku halindeyken görüntülenen beyin dalgaları, uyanıklık ve koma halindeyken görüntülenen beyin dalgalarından çok daha farklı bir örüntü izlemektedir. Bu farklı durumlar söz konusu olduğunda net bir ayrım yapabilmek çok önemlidir.
Uzun yıllar boyunca, bilincin uyku haline geçildiği anda yok olduğuna dair yanlış bir biliş süregelmekteydi. Fakat bunun yerine, beyin aktivitelerinin yeniden düzenlendiği bu süreçte, bilincin ‘donuklaştığının’ düşünülmesi çok daha yerinde olacaktır. Her ne kadar bilinçte bir donuklaşma söz konusu olsa da; koma, anestezi ya da kış uykusu gibi durumlardan farklı olarak, uyku halinden bilincin tam olduğu ana yapılan geçiş oldukça hızlı gerçekleşmektedir (Westcombe ve Green, 2012, s.19). Uyku ve rüya görme halinde bilinçlilik hali hala belli ölçüde devam etmektedir. Uykunun birçok evresi bulunmaktadır. Bu farklı evrelere istinaden, bireydeki bilinçlilik durumu da değişiklik göstermektedir. Günlük hayatımızda sürekli olarak kafa yorduğumuz sorunlara rüyalarda çözüm bulabilmemiz ise rüya esnasında dahi bilincimizin kapalı olmadığının bir göstergesidir.
Uyumak organizmalar insanlar için önemlidir, çünkü:
1. İnsanlar yaşamlarının önemli bir kısmını uyuyarak geçirmektedir.
2. Zarar görmüş hücreler uyku ile yenilenmektedir.
3. Uyku, bağışıklık sistemini güçlendirmektedir.
4. Günlük işleri yaparken harcanılan enerjinin yenilenmesini sağlamaktadır.
5. Kalp ve kardiyovasküler sistem, uyku sırasında ertesi gün için tekrardan hazırlanmaktadır.
6. Hafızanın gelişmesinde yardımcı bir faktördür.
7. Yaşam kalitesini önemli oranda etkilemektedir.
8. Vücuttaki enfeksiyon oluşumunu durdurmaya yardımcıdır.
9. Düşünme faaliyetlerinin daha etken bir şekilde gerçekleşmesini sağlamaktadır.
10. Gün içindeki hareket performansını arttırmaya yardımcı olmaktadır.
11. Dikkat ve odaklanma konularında destekleyici bir olgudur.
12. Kilo kontrolü yapmayı daha kolay hale getirmektedir.
13. Stres seviyesini düşürmek gibi bir özelliği vardır.
14. Ruh hali ve mod değişiklikleri üzerinde pozitif etkileri bulunmaktadır.
1. VE 2. EVRELER: Uykuya daldığımız sırada beynimiz çalışmayı sürdürüyor ve düzenleme sürecine giriyor; neleri hafızada tutup neleri atacağına karar veriyor.
İlk dönüşüm hızlı yaşanıyor. İnsan bedeni etaplar arasında duraksamaktan, kapı aralıklarında beklemekten hoşlanmıyor. Âlemlerin ya birinde ya da ötekinde bulunmayı, ya uyanık ya da uyur olmayı tercih ediyoruz. Bu nedenle ışığı söndürüyor, yatağa uzanıyor ve gözlerimizi kapatıyoruz. Sirkadiyen ritmimiz gün ışığı ile karanlığın döngüsüne bağlıysa, beynin tabanında yer alan epifiz bezi melatonin pompalayıp gece olduğu sinyalini veriyorsa ve bir sürü farklı sistem bir araya geliyorsa nöronlarımız hemen uykuya dalıyor.
Sayıları 86 milyar civarında olan bu nöronlar (beynimizin interneti diyebileceğimiz hücreler), elektrik ve kimyasal sinyaller aracılığıyla birbirleriyle iletişim kuruyor. Uyanık olduğumuzda nöronlar, itiş kakış içinde bir kalabalık, hücresel bir sağanak ortaya çıkarıyor. Elektroensefelogramda (EEG) düzgün dalgalı çizgiler olarak görüldüklerinde olduğu gibi eşit derecede ve ritmik olarak çalışmaları, beynin uyanık durumdaki dünyanın kaosundan uzaklaşıp içe döndüğünü gösteriyor. Aynı sırada duyusal reseptörlerimiz durağanlaşıyor ve kısa sürede uykuya dalıyoruz.
Biliminsanlarının 1. evre adını verdiği bu süreç uykunun sığ ucu. Beş dakika kadar sürüyor. Sonra beynin derinlerinden çıkan elektrik kıvılcımları, dil ve bilince ev sahipliği yapan dış tabakayı kaplayan kıvrımlı gri madde serebral kortekse akın ediyor. İğcik adı verilen yarım saniyelik bu patlamalar 2. evreye geçiş yaptığımızı gösteriyor.
Beynimiz, uzun yıllar boyunca düşünüldüğü gibi uyuduğumuz sırada daha az aktif değil, yalnızca farklı bir biçimde aktif. İğciklerin en son edinilen bilgiyi koruyacak biçimde korteksi uyardığı ve bu arada olasılıkla uzun erimli bellekte yerleşik bilgiyle bağdaştırdığı teorisi yürütülüyor. Uyku laboratuvarlarında, yeni zihinsel ve fiziksel görevler verilen kişilerde iğciklerin sıklığı aynı gece artış gösteriyor. Ne kadar fazla iğcik ortaya çıkarsa, ertesi gün kendilerine verilen görevi yerine getirirken o denli iyi performans sergiliyorlar.
2. VE 4. EVRELER: Bedenimiz için gıdanın gerekli olduğu kadar beynimiz için gerekli olan, koma benzeri derin bir uykuya dalıyoruz. Bu rüya görme değil, fizyolojik temizlik yapma zamanı.
İstisnasız tüm hayvanlar en azından primitif bir biçimiyle de olsa uyuyor. Üç parmaklı tembel hayvanlar, yaklaşık 10 saatlik günlük uykuları ile beklentileri karşılamıyor olabilir; oysa bazı meyve yarasalarının uykusu 15 saati bulabiliyor. Küçük esmer yarasaların ise 20 saat boyunca pinekledikleri biliniyor. Zürafalar beş saatten az uyuyor. Atlar gecenin bir bölümünde ayakta, bir bölümünde yerde yatarak uyuyor. Yunusların beyinlerinin yarısı dönüşümlü olarak uyuyor, bir taraf uyurken diğer taraf uyanık kalarak durmaksızın yüzmelerine olanak veriyor. Havada süzülürken uyuyan büyük fregatkuşlarının yöntemini diğer kuşlar da uyguluyor olabilir. Hemşire köpekbalıkları okyanus tabanında üst üste yığılı olarak dinleniyor. Karafatmalar şekerleme yaparken antenlerini aşağı indiriyor –ayrıca kafeine karşı da duyarlılar.
Tepki ve hareket kabiliyetinin azalışıyla kendini gösteren bir davranış olarak tanımlanan ve –kış uykusu ya da komanın aksine– kolayca sekteye uğrayan uyku, beyni olmayan canlılarda dahi görülüyor. Denizanaları bedenlerinin nabız gibi atan hareketini gözle görülür biçimde yavaşlatarak uyuyor; plankton ve maya gibi tek hücreli organizmalarda da belirgin hareket ve dinlenme döngüleri var. Bu da uykunun tarihöncesi dönemlerden kaldığını, evrensel nitelikteki temel fonksiyonunun belleği düzenlemek ya da öğrenmeyi teşvik etmek değil, yaşamın kendisini korumak olduğunu ortaya koyuyor. Anlaşılıyor ki doğa yasalarına göre, boyutu ne olursa olsun hiçbir canlı 24 saat durmaksızın tam gaz işlemiyor.
“Uyanık olmak yorucu,” diyor Harvard Tıp Fakültesi nöroloji profesörü Thomas Scammell. “Varlık göstermek ve hayatta kalmak için diğer tüm organizmalarla yarışmak zorundasınız ve bu nedenle de hücrelerin toparlanması için bir dinlenme dönemine gereksiniminiz var.”
İnsanlarda bu toparlanma asıl olarak 3. ve 4. evredeki derin uyku sırasında gerçekleşiyor. EEG’de birbiri ardına gelen büyük delta dalgalarından oluşan beyin faaliyetinin bu evrelerdeki yüzdesi farklılık gösteriyor. Delta dalgaları 3. evrenin yarısından azında, 4. evrenin ise yarısından fazlasında görülüyor. (Bazı biliminsanları bu ikisini tek bir derin uyku evresi olarak görüyor.) Hücrelerimiz, kemik ve kaslarımızı onarmak için tüm yaşamımız boyunca gerekli olan büyüme hormonunu en çok derin uyku sırasında üretiyor.
Kaynak
Nat Geo
Populer Science