Kanadalı bilim insanı Ted Banning, 12 bin yıl önce inşa edilen Şanlıurfa’daki Göbekli tepe’nin tapınak değil, yerleşim yeri olduğunu öne sürdü.
Banning, Current Antropology adlı dergide yayımlanan makalesinde, bölgedeki taşların ev olduğunu iddia etti. Kanadalı bilim adamı, “Gördüğümüz her büyük taş veya yapı tapınak değil. Burada hiçbir kazıda görmediğimiz kadar çok yiyecek artığı var. Dünyanın en büyük çöp yığınlarından biri. Burada insanların yaşamış olması lazım. Başka şekilde bu artıklar oluşamazdı” dedi. Banning, bölgede bulunan kesici aletlerin yemek hazırlamak için olabileceğine de dikkat çekti.
Cevap gecikmedi
1994’te gerçekleşen kazıyı yöneten Schmidt’in Banning’e cevabı gecikmedi. Schmidt İngiliz The Times gazetesine, “Ona katılmıyorum ama farklı fikirlere daima açığız” diye konuştu. Alman bilim adamı ayrıca, Kanadalı meslektaşına bilimsel dergilerde yanıt vereceğini söyledi. İngiltere’de bulunan Stonehenge’den bile 6 bin 500 yıl öncesine dayanan Göbeklitepe insanların dini inançlarının daha yerleşik hayata geçmeden başladığını göstermiş ve insanlık tarihini değiştirmişti. 1995’ten bu yana Schmidt liderliğinde gerçekleştirilen kazılar her yıl eylül ve ekim aylarında yürütülüyor.
National Geographic tanıtmıştı
National Geographic dergisi geçen yaz Göbekli Tepe’yi kapak konusu yapmış ve şu cümlelerle tanıtmıştı: Göbekli Tepe’de iç içe geçmiş daireler biçiminde yerleştirilmiş onlarca T biçimli devasa taş blok uzanmaktadır. Bu yer az da olsa Stonehenge’i anımsatır. Fakat ondan çok daha önce inşa edilmiştir ve kabaca yontulmuş kayalardan değil, üzerleri sıra sıra ceylanlar, yılanlar, tilkiler, akrepler ve ürkütücü yaban domuzlarıyla bezeli, alçak kabartma biçiminde kireçtaşından özenle yontulmuş anıtsal dikmelerden oluşmaktadır. Bu anıtsal dikme taşlar grubu yaklaşık 11 bin 600 yıl -yani Gize’deki Keops Piramidi’nden de yedi bin yıl- önce inşa edilmiştir. Bilinen en eski tapınak buradadır.
İnsanlığın Çocukluğu
Başlangıçta da söylediğim gibi, insanlığın gelişimi ile tek bir insanın gelişimi arasındaki benzerlik Göbeklitepe insanını anlamamıza yardımcı olabilir. Göbeklitepe kalıntılarının tarihlenmesi Erken Neolitik Döneme dayandırılmıştır.3 İnsanlığın çocukluk dönemine denk düşen bir gelişim düzeyidir bu dönem. Bu dönemde insanın dil ve konuşma yoluyla iletişimi insanlığın en büyük sıçramalarından biridir. Düşünmenin gelişimi dilin gelişimine ve sosyal ilişkiye bağlıdır. Ancak bu çağlarda düşünce ve zihinsel gelişim henüz bugünkü düzeyine erişmemiştir.
Freud aslında “nevrozların” kökenini araştırırken Totem ve Tabu adlı yapıtında animistik düşünme üzerinde durarak “İnsanın ilk evren sistemini salt spekülatif merakın esinlemesiyle kurduğu söylenemez. Çevresindeki dünyayı kontrol etmek gibi pratik bir ihtiyacın da rolü olmalı. Örneğin insanlar, vahşi hayvanlar ve nesneler üzerinde nasıl egemenlik kurulacağını gösteren bir bilgi sisteminin animistik sistemle el ele geliştiğini görmek bizi şaşırtmaz” diye yazar. Daha çok avla karnını doyuran kabilelerin yaşamlarından örneklerle büyünün işlevini de doğa olaylarını insanın iradesi altına sokması olarak açıklar. Ayrıca çocukların da ruhsal durumunu bu kabilelerinkine benzetir.4 Freud’un çocuklukla ilkel kabileleri benzeştirmesi ve insanın totemi yaratmasını buna göre açıklaması önemlidir. Freud’un sözü edilen benzerliği temel alması yöntem olarak önemlidir ve yol göstericidir.
Urfa yakınlarında bulunan Göbeklitepe’de ilk dikkat çeken çember şeklinde oluşturulmuş T şeklindeki boyu 7 metreye varan yapılardır. Bu yapılara daha yakından bakıldığında üzerlerinde kertenkele, yaban domuzu, tilki, yılan ve başka hayvan figürleri görülmektedir. Avcı-toplayıcı Göbeklitepe insanının doğayla mücadelesi söz konusudur, doğal çevresinde olup bitenleri kontrol etmesi önemlidir. Günlük yaşamında yiyecek olarak doğadan elde edebileceği yırtıcı olmayan hayvanlar gibi ödüllerin yanında yaşamını zorlaştıran, onu korkutan yırtıcı hayvanlar vardır. Doğal yaşam içinde baş etmesi gereken zorlukları ve korkularını kontrol etmesinin bir yolu, aynen çocukların oyun yoluyla canavarların gücünü kontrol etmesi gibi kurduğu yapılar, yaptığı resimler olabilir. Göbeklitepe’deki T şeklindeki yapıların ihtişamlı yüksekliği pekâlâ gücü sembolize ediyor olabilir. Bu bir dildir, bir ifade biçimidir, tümgüçlü düşünmedir, “ben güçlüyüm”ü anlatır. (Bunun en çarpıcı etkisini İngiltere parlamento binasını görmeye gittiğimde yaşadığımı hatırlıyorum. O binanın yanında kendimi çok küçük ve güçsüz hissetmiştim; herhalde bu binaların yapılmasındaki amaç da binanın içine giremeyenlere bu hisleri yaşatmaktır diye düşünmüştüm. Bugün dikilen gökdelenler de paranın, iktidarın gücünün bir temsilidir.) Bu yapıların üzerinde yer alan hayvan figürleri de olasılıkla çocukların oyun senaryolarında yer verdiği ve tümgüçlülük duygusunu ona yaşatan oyuncakları gibi işlev görmüştür.
Schmidt ve diğerlerine göre bu yeni bulgular, uygarlık hakkında özgün bir teorinin var olduğunu gösteriyor. Bilim insanları uzunca bir süre, insanların yerleşmiş topluluklarda çiftçilik yapmayı ve yaşamayı öğrendikten sonra, tapınaklar inşa edip, karmaşık sosyal yapıları desteklemek için zaman, organizasyon ve kaynaklara sahip olduklarına inanmışlardır. Ancak Schmidt, gerçekte bunun tersinin gerçekleştiğini savunuyor: Monolitleri inşa etmek için gösterilen kapsamlı, eşgüdümlü çaba, karmaşık toplumların gelişmesi için zemin hazırlamıştır.
Göbeklitepe’deki projenin devasa boyutu bu görüşü pekiştiriyor. Schmidt, anıtların, düzensiz avcı-toplayıcı gruplar tarafından inşa edilemeyeceğini belirtiyor. Yedi tonluk taş sütunlardan oluşan halkalardaki taşları oymak, dikmek ve gömmek için, hepsi beslenmek ve barındırılmak zorunda olan yüzlerce işçiye ihtiyaç vardı. Dolayısıyla bu, bölgede, yaklaşık 10,000 yıl önce yerleşmiş toplulukların ortaya çıkması demekti. Göbeklitepe’den 300 mil uzaklıkta, tarih öncesi bir yerleşim yeri olan Çatalhöyük‘te kazı yapan Stanford Üniversitesi arkeoloğu Ian Hodder, “Bu, sosyo-kültürel değişimlerin, tarımdan önce geldiğini gösteriyor” diyor ve ekliyor “bu alanın, karmaşık Neolitik toplumların gerçek kaynağı olduğu savunulabilir”.
Buradaki tarih öncesi insanlar, taş sütunlardan oluşan halkaları inşa etmek (ve gömmek) üzere toplanmalarına sebep olacak kadar önemli olan neydi? Bizleri, Göbeklitepe’nin inşaatçılarından ayıran uçurum tahayyül edilemez büyüklükte. Doğrusu, anlamlarını çıkarabilme hevesiyle megalitlerin arasında dursam da benimle konuşmadılar. Onlar, dünyayı benim asla kavrayamayacağım kadar farklı gören insanlar tarafından oraya yerleştirilen yabancılardı. Sembollerin ne anlama geldiğini açıklayan herhangi bir kaynak da yok. Schmidt de benimle aynı fikirde, “Burada, yazının bulunmasından 6 bin yıl öncedeyiz” diyor.
Schmidt’in çalışmalarına aşina, Walla Walla, Washington’daki Whitman College arkeoloğu Gary Rollefson, “Göbeklitepe ile (İ.Ö. 3300’te yazılan) Sümer kil tabletleri arasında Sümerler’den günümüze olduğundan daha fazla zaman var” diyor ve ekliyor “Tarih öncesi şartlardan sembolizmi seçmeye çalışmak, boşuna bir uğraştır.”
Schmidt, bu konu ile ilgili sırrın ayaklarının hemen altında olduğuna emin. Ekibi, yıllar boyunca, kompleksi dolduran toprak tabakalarında insan kemiği parçaları buldu. Derin test çukurları halkaların zeminlerinin sertleşmiş kireçtaşından yapıldığını göstermiştir. Schmidt, katmanların altında yapıların gerçek amacını bulacağından emin: Avcılar toplumu için son dinlenme yeri.
Schmidt, bu alanın, belki de ölünün biçimlendirilmiş tanrılar ve yaşamdan sonraki hayatın ruhları arasında yamaçta hazırlandığı bir gömü zemini veyahut ölüm tapınağının merkezi olduğunu belirtti. Öyleyse, Göbeklitepe’nin konumu rastlantı değildi. “Buradaki ölüler kusursuz bir manzaraya bakıyorlar,” diyor güneş, yarısı gömülü sütunların üzerine upuzun gölgeler savururken Schmidt, ve ekliyor “Bir avcının hayaline bakıyorlar.”
Kaynaklar
1Öztürk O, Uluşahin A (2008) Ruh Sağlığı ve Bozuklukları, cilt II, 11. baskı, Tuna Matbaacılık.
2Crain W (1992) Theories of Development, third edition, Prentice Hall.
3https://tr.wikipedia.org
wiki/Göbeklitepe
4Freud S (1999) Dinin Kökenleri (Türkçesi Selçuk Budak), Öteki Yayınevi, 4. basım.
Birgun.net