En eski duyumuz olan koku duyusu ile hafıza arasında çok özel bir ilişki vardır. Öyle ki, tanıdık kokular bizi çocukluğumuza kadar götürebilir. Acaba beynimizdeki hangi aktiviteler kokuların eski anıları canlandırmasına neden oluyor?
Tom Stafford’ın BBC Türkçe’deki haberi şöyle:
Büyükannemin evindeki oyuncak dolabının kendine özgü bir kokusu vardı. Tarif edemeyeceğim bir koku. Şimdi arada bir burnumda o kokuyu duyarım. Kokuyla birlikte bazı anılar da canlanır, kaybolduğunu sandığım anılar; büyükannem, onun evine gidişim, oradaki oyuncaklarla oynayışım… Peki, nasıl oluyor da kokular unuttuğumuzu sandığımız anıları canlandırabiliyor?
Nöroloji biraz dedektif hikâyesi gibi bir şey; nedeni bulmak için ipuçları aramak gerekiyor. Ama ipuçlarını incelemeden önce, bu konudaki mevcut bilgiler ne ona bakalım.
Burnumuz, milyonlarca farklı kokuyu tespit etmemize olanak veren binlerce farklı kimyasal sinyali tanıyabilir. Bu kokuların bazıları anılarımızı da tetikleyebilir. Bu olay, beynimizdeki bağlantılar sayesinde gerçekleşir.
Burundan gelen sinyaller piriform kortekse varmadan önce koku alma soğanına ulaşır. Beynin bu kısmı, bir geçit görevi görerek diğer bazı beyin bölgeleriyle bağlantı kurar. Bu bölgeler; karar vermede görev alan orbitofrontal korteks, beynin duygusal merkezi olan amigdala, sinir ve endokrin sistemlerini birbirine bağlayan hipotalamus, bilinci sağlayan insula, hafıza ve yön bulmada rol oynayan entorhinal korteks ile uzun süreli hafızanın yöneticisi olan hipokampustur.
Bu bağlantılar, kokuların nereden geldiğini ve kokuların anlamlarını öğrenmemizi sağlar. Böylece, ileride aynı kokuyla tekrar karşılaştığımızda nasıl tepki vereceğimizi hemen biliriz. Örneğin, hoş olmayan bir koku aldığımızda beynin tehdit algılama merkezi amigdala harekete geçer.
Kokular, unuttuğunuzu sandığınız anıları bile çok canlı ve duygusal bir şekilde hatırlamanızı tetikleyebilir. Erken çocukluk dönemine kadar varan anılar ortaya çıkabilir. Sıçanlar üzerinde yapılan çalışmalar, bu bağlantıların erken gelişim sırasında oluştuğunu düşündürüyor. Güçlü kokularla bağlantılı anılar diğer, duyuları henüz tam gelişmemiş hayvanların hayatta kalmasını sağlıyor olabilir. Gözler ve kulaklar geliştikçe kokuları hatırlama ihtiyacı daha önemsiz hale gelir. Aynı kokuları yetişkinlikle tekrar koklamak, unutulmuş anıları geri döndürebilir.
Güçlü Hafıza oluşturulailir mi ?
Koku ve hafıza arasındaki bu bağlantı nedeniyle bilim insanları, hatırlama kapasitemizi geliştirmek için kokuları kullanıp kullanamayacağımızı merak ediyor. Northumbria Üniversite’nde görev yapan araştırmacılar, güçlü kokular hissettiğimizde beynimize ne olduğunu öğrenmek için bazı çalışmalar yürüttü. Bir çalışmada 180 gönüllüden papatya çayı, nane çayı ve sade sıcak su içmelerini istediler. Sonra da ruh hallerini beyin fonksiyonlarını test ettiler. Papatya çayı içenlerin dikkatleri su içenlere kıyasla daha fazla dağılırken, nane çayı içenlerse dikkatleri daha toplanmış hale geldi.
Kokuyla ruh arasındaki bağlantıya bakalım
Hafızada ciddi yer tutan kokunun, “İnsan bedeni üzerinde tesiri var mı?” sorusunun peşine düşenler tarihte farklı şeyler de buldular. Güzel koku, kişinin ruh halini doğrudan etkilediği için, manevi yönü ve ruh dünyası ile doğrudan irtibatı vardı. Eskilerin şifahanelerde güzel kokuyu kullanmalarının sebebi de kişinin ruh halini doğrudan etkilediği bilindiği içindir. Zaten güzel kokunun kıymetini bilenler, hem günlük hayatta hem de şifahanelerde kullanıyor, akıl hastalıkları güzel kokularla tedavi ediliyordu.
Şimdilerde tedavi amaçlı yapılan bu uygulamalar aslında yüzyıllar önce ecdadımız tarafından biliniyor ve uygulanıyordu. İslam dininde güzel kokunun sünnet olması da kokuya verilen önemi artırmıştır. Osmanlı döneminde güzel kokulara ayrı bir önem verilmiştir. Arşiv kayıtlarına bakıldığında, Osmanlı döneminde sağlıklı hayat için temizlik ve güzel koku kullanımı konusuna titizlik gösterildiği görülür.
Güzel koku Osmanlılar için hayatın vazgeçilmez bir parçasıydı. Günlük hayatta gül, misk ve amber en çok kullanılan kokulardı. İnsanların kullandıkları kokuların dışında, mekânların da kendine has kokuları olması için uğraş verilirdi. Günümüzde kullanılmayan buhurdanlar, içinde yakılan tütsülerle evleri, camileri, medreseleri yüzyıllar boyunca kendilerine has kokularla donattı. Kahveler amberle kokulandırılır; miskli, amberli ve kâfurlu mumlar imal edilirdi. Kokulu mürekkepler, miskli, çiçek sulu yemek ve şerbet tarifleri yapılırdı.
Kokular, kendileriyle bağlantılı olarak geçmişte yaşanan bazı olayları da aklımıza getirirler. Bazı araştırmalar koku alamayan insanların anılarının da silindiğini ortaya koymuştur. Hatta alizeimer (alzaymır) hastalarıyla yapılan bir çalışma gösteriyor ki koku hissiyatını yitiren insanların alzeimer olma olasılığı da yüksek. Kokunun bir özelliği de diğer hislere (duyma ve görme gibi) göre hafızada daha kuvvetli bir yerinin olmasıdır. İnsan gördüklerinin %75’ini, duyduklarının %13’ünü, dokunduklarının %6’sını hatırlar. Peki, koklananların ne kadarı hafızada kalıyor? Bilim adamları bu soruyu kısmen cevaplasa da koku duyusuyla ilgili hâlâ cevaplanamayan sorular var.
Kokudan gelen tedavi olabilir mi?
Kokunun tedavi amaçlı kullanılması ruh ile derin irtibatından başlar. Sonraki dönemlerde yapılan araştırmalar, insanların yaşadıkları olumlu ya da olumsuz hadiseler sırasında hissettikleri kokularla ruhî bir bağlantı kurduğunu gösteriyor. Yaşanılan olayla koku bağdaştırılarak hafızada yer ediyor. Bu durum tıbbi tedavilerde, özellikle psikiyatrik tedavilerde çok avantajlı bir durum haline gelebiliyor. Birmingham Üniversitesi’nde yapılan bir çalışmada epilepsi hastalarında kokuyla yapılan tedavi uygulaması sonucunda pek çok hastada nöbetlerin azaldığı ve hastaların rahatladığı görüldü.
Kaynak
Mühendisbeyinler.net
İnsanvehayat.com
Popüler science