Aslında tüm kainatın matematik ile dizayn edildiğini görmek hiçte şaşırtıcı değil. Okul zamanlarımızda o kadar soğuk bakarızki matematik derslerinden kaçarız. Sevmeyiz. Gereksiz görürüz. Halbuki Evren başlı başına matematik üzerine kurulmuş. Canlılar,Güneş Gözle görebildiğimiz ve göremediğimiz herşey.
Yaşadığımız evreni öğrenmek ve tanımlamak bir çoğumuz için bir tutku. Matematik ise evreni tanımlama uğraşları esnasında sıkça kullandığımız bir araç. Ama neden? Matematik, evreni tanımlarken nasıl böylesine şahane bir işi başarabiliyor?
Cevap basit, matematik bunu yapmak için, dünyamızın özelliklerini açıklamak için tasarlandı. Belki ilk başlarda insanların matematikle uğraşmasındaki amaç arazi ölçümleri, yapım işleri veya ticaretti ancak zamanla matematiğin temelini kurduğumuzda, daha karmaşık sorular sorabilmeyi başardık. Ayrıca bu sorular kesin matematiksel modeller gerektiriyordu. Tam o anda nesnelerin gruplarını birleştirmeyi ve ayırmayı açıklamak için toplama ve çıkarma icat edildi, tamsayılar ortaya çıktı, ardından çarpma ve bölme, asal sayılar, üstler, polinomlar, sanal sayılar ve dahası. Matematiğin temelleri geliştikçe sorularımızın karmaşıklığı da gelişti elbette. Artık sadece bu gibi soruları sormakla kısıtlı değiliz: “Birinci çoklukla ikinci çokluğu birleştirdiğimde toplam nedir?” Şimdi, bunlar gibi sorular sorabiliriz: “Dünya, Güneş’in yörüngesine nasıl yerleşti?” veya “Kütle nedir?”
Her şeyden önce, matematik hakkında şaşırtıcı şey, tarihi boyunca matematik ile alakalı ortaya atılan yeni teori ve kavramlar o dönemlerde yararsız olsa da devamında başka teorilerin atılması ve evreni daha farklı algılayabilmemiz için araçlar olmuşlardır. Bunun bir örneği, Einstein’ın genel ve özel görelilik çalışmaları sayesinde ortaya çıkan kuantum mekaniği alanıdır.
Altın Oran bile Matematik Pi Sayısı
Kaynaklar pi sayısı için, ilk gerçek değerin, Archimedes tarafından kullanıldığını belirtir.
Archimedes; pi sayısının değerini hesaplamak için bir yöntem vermiş ve pi değerini 3+1/7 ile
3+10/71 arasında tespit etmiştir. Bu iki kesrin ondalık sayı karşılığı 3,142 ve 3,1408 dir. Bu
iki değer, pi sayısının, bugünkü bilinen gerçek değerine çok yakın olan bir değerdir. Ancak
Archimedes’in gençlik yıllarında Mısır’da uzun bir süre öğrenim gördüğü bilinmekte.
Archimedes’in sağlığında İskenderiye’de Öklid den ders aldığı, Öklid’in de Eski Mısır ve
Mezopotamya Babil yöresinde uzun yıllar dolaşan bir matematikçi olduğu, bilinen tarihi bir
gerçektir. İskenderiyeli tarihçi Herodot, Metrika adlı eserinde pi sayısı için verdiği değer
3,71’dir. Bu değer, İskenderiyeli Heron’dan sonra gelen, eski Yunan ve ortaçağ
matematikçileri tarafından farklı değerler kullanılmıştır. İskenderiyeli Heron’un verdiği
yaklaşık değerin de, Mezopotamya menşeli olması ve Mezopotamyalılar’dan alınma takribi
bir sonucu temsil etmesi muhtemeldir.
Peki tüm bu bilgilere ulaşma yöntemimiz nedir?
Her şeyin teorisine ulaşmak için elimizde bir “Rosetta taşı” olsa fena olmaz mıydı? Belki de bilgisayarlarımızda olduğu gibi evrenin bir “dosya sistemi” vardır, onu çözebilsek evrendeki tüm bilgiyi doğru okuyabilir herkesin aradığı o sırra mazhar olabiliriz. Belki de evren anlaşılmak istemiyordur ve bize hep yapay değerler gönderiyordur? Ve belki de tüm bunları anlamak için kullandığımız beş duyu organımız gerekli ölçümleri yapmak için yeterli değildir? Bunların hepsi belirsiz sorular ve varsayımlar ancak hali hazırda bilim insanlarının araştırmalarında kullandıkları somut bir araç var: Matematik.
Aynısı olmasa da benzer bir ikilem Albert Einstein’ın da kafasını kurcalamış. Einstein matematiğin insan zihninin yarattığı en büyük icatlardan biri olduğunu düşünüyordu. Ancak insan aklından çıkmış bir şeyin evrenle ilgili hesaplamalarda nasıl oluyor da her seferinde bu kadar kusursuz çalıştığını da anlamaya çalışıyordu.
Matematik, insan beyninin bir buluşudur ve insanın soyut düşünebilme yeteneğinden kaynaklanır. Doğaldır ki, her insan, matematikteki bu yoğun düşünsel güzelliğe ulaşamaz.Matematik, salt doğru düşünme, soyut düşünme için var olarak gelişmiş bir bilim de değildir. Matematik, insanlığın gelişimi için gerekli olduğu ölçüde de gelişmiştir.
Matematik, önceleri ticaret ve tarım amaçlı gelişmiştir. Ticari hesaplamalar, mali işlemler, ağırlık ve uzunluk ölçüleri, matematiğe gereksinim duyulmasına yol açmıştır. Kalıtın (mirasın) belli oranlara göre dağıtılması sorunsalı buna bir örnek gösterilebilir.
Yalnız şarap içip rübai yazan diye bilinen Ömer Hayyam (1047-1122), babasının işini sürdürebilmek için geometri öğrenmiş, matematikçi olmuştur.
Hayatın her alanında
Harita yapımında; telefon, radyo, televizyon da denizcilikte, sanatta matematiğin katkısı bir gerçektir. Matematik olmasa uçaklar uçmaz; radarlar, bilgisayarlar çalışamazdı. Matematik bilgisi gerektiren finansal sorunlar, borsa-fon-yatırım hesaplarını bir anımsayalım.
Vergi öderken sigorta primi hesaplanırken, ev satın alırken matematik gereklidir. Taksitli ve kredili işlemler, kumar ve sigortalarda; insanlar sayılarla düşünmesini yeterince bilmediklerinden kandırılmaktadır.Yüzde oranları, olasılık (uzun bir sürede bir olayın gerçekleşme yüzdesi) kavramlarını bilmeden, olanlar kavranamaz. Kısa ve uzun sürede kazanmanın yolları böyle bulunur. Bu bakımdan “Sayılarla nasıl düşünmeli?” (How to think with numbers?) sorunsalı önem kazanmaktadır.
Matematik neden sevimsiz gelir?
Matematiğin çoğunluğa zor ve sevimsiz gelmesinin nedeni buradadır. Anladığınızı severseniz, anlamadığınızı sevmezsiniz. Bu yaklaşımı tersinden de alabiliriz. Sevdiğinizi anlarsınız. Matematiği sevmek için onu anlamak gerek. Her insan, matematikteki güzelliği anlayamaz.
Matematikçi olmak, kişinin kendine kalmış bir durumdur. Doktor, doçent, profesör olmadan da bilimle uğraşılır. Bilim insanın öğrenme, anlama özlemini çok zorlayıcı biçimde doyurma duyusudur. Satrancı bulan rahip, matematikçi değildi. Ama matematik biliyordu. Matematiği seviyordu.
Son olarak Matematik bir ihtiyaç ve herşeyi bulmamızda bir araçtır. Bugün tüm teknolojilerin matematik sayesinde var olduğunu unutmayalım.