Büyük Patlama ya da Big Bang, evrenin yaklaşık 13,7 milyar yıl önce aşırı yoğun ve sıcak bir noktadan meydana geldiğini savunan evrenin evrimi kuramı ve geniş şekilde kabul gören kozmolojik model. İlk kez 1920’lerde Rus kozmolog ve matematikçi Alexander Friedmann ve Belçikalı fizikçi papaz Georges Lemaître tarafından ortaya atılan, evrenin bir başlangıcı olduğunu varsayan bu teori, çeşitli kanıtlarla desteklendiğinden bilim insanları arasında, özellikle fizikçiler arasında geniş ölçüde kabul görmüştür.
Teorinin temel fikri, halen genişlemeye devam eden evrenin geçmişteki belirli bir zamanda sıcak ve yoğun bir başlangıç durumundan itibaren genişlemiş olduğudur. Georges Lemaître’in önceleri “ilk atom hipotezi” olarak adlandırdığı bu varsayım günümüzde “büyük patlama teorisi” adıyla yerleşmiş durumdadır. Modelin iskeleti Einstein’ın genel görelilik kuramına dayanmakta olup, ilk Big Bang modeli Alexander Friedmann tarafından hazırlanmıştır. Model daha sonra George Gamow ve çalışma arkadaşları tarafından savunulmuş ve ilk nükleosentez olayı eklenmek suretiyle geliştirilerek sunulmuştur.
Bilim adamı ve rahip olarak entelektüel gelişimi, bilimin herhangi bir dinsel nüfuzu reddettiği bir zamanda kendi başına bir çelişkiydi. Aynı zamanda onun en büyük gücü oldu. Belçikalı din adamının ilkel atom fikrini sunduğunda hazır bulunan New York Times gazetesi muhabiri Duncan Aikman şu sonuca varmıştı: ‘Onun bakış açısı ilginç ve önemli değil çünkü o bir Katolik rahip değil, önde gelen matematiksellerden biri değil zamanımızın fizikçileri, ama her ikiside olduğu için. ‘
Merak, Lemaître’nin bilimsel atılımlarına kesinlikle katkıda bulundu. 20. yüzyılın başlarında, sanat ve edebiyatta deneysel tarzlar zaten mevcuttu. 19. yüzyılın sonlarında ortaya çıkan bir hareketlilik olan modernizm, katı sözleşmelerden ve çeşitli türlerde öz bilinçlilikten kurtulmayı teşvik etti. Bilimsel keşifler, daha fazla deneme sürüşünü geliştirdi. Lemaître’in çağdaş ressamı Paul Delvaux, sürrealist rüyalarını tasvir etti. Atlantik’in öteki yakasında, Jackson Pollock, soyut dışavurumculuğun temeli olan ‘damlama’ tekniğini geliştirmeye başladı. Renklerle patlayan resimleri Big Bang anının en iyi sanatsal temsili olabilir. Kurguda, parçalanmış perspektifler ve iç monologlar doğrusal anlatının yerini aldı. Belçikalı dramatist Michel de Ghelderode, konvansiyonel teatral formlara meydan okudu ve çalışmalarını grotesk figürler, maneviyat ve duygusallıkla işaretledi.
Lemaître’ye gelince, Leuven’deki Premonstreit Koleji’nde bilimi daha derinden incelemeye devam etti ve Université Catholique de Louivan’da fizik öğretti. 2014 yılında onuruna bir anma plakı açıldı. İngilizce, Fransızca, Almanca ve Hollandaca yazıtlar şöyle yazıyor: ‘İşte Big Bang’ın (manevi) babası Georges Lemaître’yi çalıştı. Üniversite aynı zamanda Charleroi’nin kalbinde 19. yüzyıldan kalma bir şehir evi olan Maison Georges Lemaître’nin araştırma merkezine de sahiptir. Uzakta değil, Palais du Verre’nin önünde, ona adanmış bir heykel. Belçikalı sanatçı Jean-François Diord’un yarattığı bu sanat eseri, evrenin doğuşunu simgeleyen yüzlerce paslanmaz çelikten yapılmış bir atomu temsil ediyor, hem sonsuzluk hem de sonsuzluğun bir yansıması.
İlk Saniye ve Işığın Doğumu
NASA’ya göre; evrenin başlamasından hemen sonraki anda, çevre sıcaklığı yaklaşık 5.5 milyar santigrat derece idi. Kozmoz nötronlar, elektronlar ve protonlar gibi temel parçacıkların geniş bir dizisini içeriyordu. Evren soğudukça bu parçacıklar bozuldular ya da birleştiler.
Bu ilkel çorbayı gözlemlemek neredeyse imkansızdır, çünkü ışık bunun içerisine taşınamıyordu. NASA bu durumu şöyle tanımlıyor: Serbest elektronlar; bulutlardaki yağmur damlacıklarından güneş ışığının saçılmasına benzer bir biçimde ışığın (fotonların) saçılmasına sebep olmuş olabilir. Fakat zaman geçtikçe bu serbest elektronlar bir çekirdekle bir araya geldiler ve nötr atomları oluşturdular.
Bu ilk ışık –bazen Büyük Patlama’nın “görüntüsü” olarak isimlendirilir– daha uygun bir isim olarak kozmik mikrodalga arka alan ışınımı (KMA) olarak bilinir. Ve ilk olarak 1948 yılında Ralph Alpher ve diğer bilim insanları tarafından ileri sürülmüş, fakat neredeyse 20 yıl sonra kazara bulunmuştur.
NASA’ya göre; Bell Telephone Laboratories’den Arno Penzias ve Robert Wilson 1965 yılında bir radyo alıcısı yapmaya çalışıyorlardı ve beklenenden çok yüksek sıcaklıkları farkettiler. Başlangıçta, bu anomaninin güvercinler ve onların dışkılarından kaynaklandığını düşündüler ancak pisliğin temizlenmesi ve anten içerisine yuva yapan güvercinlerin öldürülmesine rağmen anomali durumu düzelmedi.
Öte yandan, Princeton University’den Robert Dicke öncülüğündeki araştırma ekibi kozmik mikrodalga arkaplana dair deliller bulmaya çalışıyordu ve ekip; bunu Penzias ve Wilson’un farkında olmadan bulduğunu farketti. İki ekip de makalelerini 1965 yılında Astrophysical Journal ‘da yayımladı.