Klonlama İşlemi Nedir?
Bu kısmı sadece teknik bilgiler ve terimlere ayırdım diyebiliriz. Klonlamak nedir, nasıl yapılır, klonlama teknikleri nasıl geliştirildi ve hangi hücreler sayesinde böyle bir işe girişildi? Kısacası; temellerine ineceğiz.
Klonlama; eşeysiz üreme yöntemiyle genetik yapısı birbirinin aynı canlıların oluşturulması anlamına gelmektedir. İlk klonlama çalışmaları embriyonun bölünmesi ve bir embriyodan birden fazla canlının oluşturulması ile 1980 yıllarının başlarında başlamış, ancak 1997 yılında erişkin bir koyunun genetik kopyasının yapılmasıyla büyük bir ivme kazanmıştır. Son yıllarda içinde sığırların da bulunduğu çiftlik hayvanlarının klonlanması üzerine birçok çalışma yapılmıştır.
Klonlama, bir organizmanın, hücrenin ya da hücrelerin bir atadan ya da stoktan eşeysiz olarak genetik anlamda kopyalanması; yani birbirinin aynısı olan canlıların oluşturulması anlamına gelmektedir. Klon ise; tek bir bireyden eşeysiz üreme yoluyla üretilmiş, genetik yapısı birbirinin tıpatıp aynı olan canlı topluluğuna karşılık gelen bir biyoloji terimidir ve kısaca “cl.” simgesiyle gösterilir. Klonlama, biyolojinin çeşitli dallarında farklı biçimlerde karşımıza çıkabilen bir terimdir.
Mesela tek yumurta ikizleri doğal klonlardır. Araştırıcılar ilk önceleri bu doğal olayı taklit ederek klonlama çalışmalarına başlamışlardır. Tek yumurta ikizlerinde embriyo iki hücreli dönemde iki embriyoyu geliştirmek üzere ayrılır. Embriyonun bölünmesi veya blastomerlerin ayrılması ile üretilen ilk çiftlik hayvanı türleri Willadsen tarafından rapor edilmiştir. Bu teknik daha sonraki yıllarda diğer türlere de uygulanmıştır.
Blastomer( Zigotun mitoz geçirdikten sonra oluşan 12–16 hücreli yapılarına blastomer denir.) ayrılması veya embriyonun bölünmesi ile oluşan embriyolar kendi normal programlarına göre gelişmeye devam ettikleri için bu yöntem ile elde edilen blastosistler normalden daha az hücre sayısına sahiptirler ve yaşama şanslarıda daha azdır. Bu yöntemle sadece iki veya en fazla dört olmak üzere az sayıda klon embriyo üretilebilmektedir Çekirdek transferi ile klonlama ise, klasik olarak farklılaşmamış embriyonik hücre çekirdeğinin (blastomer) çekirdeği çıkartılmış (enükle edilmiş) yumurta hücresi (oosit) veya zigot içine transfer edilmesi anlamına gelmektedir. Memelilerde bu teknik ilk olarak başarılı bir şekilde koyunlarda uygulanmış ve bunun hemen arkasından sığırda, tavşanda ve domuzda da uygulanmıştır.
Bunun ardından iç hücre kitlesinden elde edilen hücreler kullanılarak sığırlarda ve koyunlarda başarılı klon embriyolar elde edilmiştir. İmplantasyon öncesi embriyolarda hücre sayısı sınırlı olduğu için onların kullanılması ile elde edilen klonlar da az sayıda olmaktadır. Bu nedenle kültürde çoğalabilen hücrelere ihtiyaç bulunmaktadır. Böylece ilk kez iç hücre kitlesinden elde edilen ve 4 hafta boyunca kültürde çoğaltılan hücrelerin kullanılması ile sağlıklı buzağı, ve bunun hemen ardından da 13 pasaj boyunca kültüre edilmiş embriyonik hücrelerin kullanılması ile sağlıklı klon koyun elde edilmiştir.
Koyun Dolly Hikayesi
Dolly… Eskiden olsa bir kabare yıldızını ya da müzikhol şarkıcısını çağrıştıracak olan bu ismin sahibi, 1997’nin ilk aylarında dünyanın ünlü aktüalite dergilerinin kapağını süsleyen 7 aylık sevimli bir kuzucuktan başkası değil. Dünyayla alay eder gibi keyifli gülüşünü haftalarca izlemiştik gazete ve dergi sayfalarında. Dolly, İskoçya’da Roslin Araştırma Enstitüsü‘nde yapılan genetik çalışmaların bir ürünü. Enstitüde koyunlar üzerinde yapılan genetik kopyalama çalışmaları ilk ürünlerini 1995 yılında vermişti. Bu ilk “kopya” kuzular, bir başka kuzu embriyonundan alınan hücrelerden klonlanarak elde edilmişti. Bu tür embriyon kopyalama çalışmaları dünyanın birçok ülkesinde yürütülmektedir ve daha geçenlerde Teksas’ta, embriyondan klonlanan bir maymun dünyaya gelmiştir.
Dolly’nin özelliği, erişkin bir memeliden ilk başarılı genetik kopyalama deneyinin ürünü olması. Genetik kopyalama çalışmaları 1930’lardan beri yapılıyordu ve iki yıldır da oldukça başarılı sonuçlar elde ediliyordu. Şimdi Dolly’de kullanılan teknik geliştirilerek her yaşta, hatta yeni ölmüş hayvanların (ve insanların?) belli hücreleri klonlanarak, genetik kopyaları dünyaya getirilebilecek. Pandora’nın efsanevi kutusu bir kez daha açılıyor ve içinden Dolly’nin yanı sıra bakalım neler, neler çıkıyor. Ama önce “kopya” kuzumuza bir selam gönderelim.
Merhaba Dolly, hoş geldin aramıza. İnsanoğlu’nun erişkin bir memeliden klonladığı (yani genetik olarak kopyaladığı) ilk canlısın ve bu yüzden haklı bir şöhrete kavuştun. İnsanlık tarihinin en ünlü koyunu olduğun söylenebilir. Hazreti İbrahim’e gökten zembille inen türdeşini saymazsak tabii… ama o zaten koyun değil bir koçtu.
Küçükbaşlar dünyasında şöhret projektörlerinin koçlardan koyunlara dönmesi biz insanların feministlerini sevindirir mi bilmem, ama yakında koç burcunun cinsiyeti feminist çevrelerde tartışılmaya başlanırsa hiç şaşmamalı. Klonlama yeni bir şey değil aslında. Hatta dinî kaynaklara bakılırsa insanoğlu kadar eski, çünkü Tanrı’nın Havva’yı Âdem’in kaburga kemiğinden klonlayarak kopyaladığı ileri sürülüyor. Ama bana sorarsanız bu sav kuşku götürür. Daha büyük bir olasılıkla Âdem Havva’dan klonlanmış, ama bu başarısız kopya aslından silik olmuş, üstelik boya çektiği için aklı kısalmıştır.
Şaka bir yana, klonlama da dahil olmak üzere genetik teknolojinin gelişmesi, bizi geleceğin perspektifleri üzerinde şimdiden düşünmeye zorluyor.
İnsanlar kopyalanabilir mi? İnsanların kopyalanması doğru olur mu?
Birinci soru teknik bir soru. İnsanlar elbette bir gün kopyalanabilecek, ama henüz bundan çok uzağız. Güleç yüzlü Dolly’cik, erişkin koyun hücreleriyle yapılan 277 klonlama deneyi içinde tek başarılı olanı, üstelik daha 6 yaşındayken, kurban bayramını bile beklemeden eceliyle öldü. İnsanların kopyalanması ise koyunların kopyasını çıkarmaktan daha zor, çünkü koyun embriyonundaki hücreler farklılaşmaya başlamadan önce birkaç kez bölünüyor. İnsan embriyonunda ise sadece iki kez. Ama böyle ayrıntılarla kimsenin başını ağrıtmak istemem. Buna kendi başım da dahil.
Fakat insanların klonlama yoluyla kopyalanmasının önüne teknik sorunlardan da öte, ahlakî ve hukukî sorunlar dikiliyor. Örneğin hatalı kopyalar ne olacak? Olmadı baştan deyip çöpe atabilir miyiz? Hayır atamayız. Onlar da bizim gibi insan. O zaman ikinci soruya geliyoruz: İnsanların kopyalanması doğru olur mu? Kimileri der ki, bunda korkacak ne var? İnsanlar zaten ara sıra “doğal” olarak kopyalanmıyor mu? İşte size tek yumurta ikizleri… Ali ile Veli, Hale ile Jale, Orhan ile Burhan… Onlar birbirlerinin klonu, yani genetik kopyası değil mi? Ama insanların “yapay” olarak kopyalanmasına gelince işler değişiyor.
Kimilerine göre bu büyük bir nimet. Özellikli insanların genetik kopyaları çıkarılabilse fena mı olurdu? Binlerce Einstein olsa mesela… ya da yüzlerce Picasso (… ya da her delikanlıya bir Madonna)? Başka bir olasılık da insan organlarının kopyalanması ve her biri bozuldukça, aslından farksız yenisinin yerine takılması. Bu yedek organlar genetik olarak zaten kendi organlarımız. O yüzden doku uyumu diye hiçbir sorun olmayacak. Bu “stepne” yürekler, böbrekler ve bilcümle sakatat sayesinde belki de yüzlerce yıl sağlıklı yaşamamız mümkün olacak.
Dolly, kendisi gibi klon olan Megan ve Morag ile aynı ağılı paylaşıyordu. Ama doğal olanın aksine ağıl onlar için konaklama alanı değil sürekli olarak yaşadıkları yerdi. Dolly, özel diyetlerle besleniyor ve özenle bakılıyordu. Yaşıtlarına göre uzun süre yaşadı çünkü çoğu koyun dokuz aylık olduklarında kesimhaneye gönderilirdi. Dolly’nin kısır olduğu düşünülüyordu ama 1998 yılında doğal yollarla bir kuzusu olduğunda bütün bu düşüncelerin aksi kanıtlanmış oldu. Dolly daha sonraki zamanlarda yeniden hamile kaldı ve hayatının sonuna kadar toplamda 6 tane kuzusu oldu.
Kaynak
Medium
bilimfili