Bütün gezegenleri Dünya’mız gibi bir yıldızın etrafında kurulmuş sistem içinde düşünürüz. Gezegen yıldızının etrafında döner, bir yılını tamamlar. Gece olur, gündüz olur, ardına tekrar gece olur. İstikrar hiç bozulmaz. Fakat bu kurala uymayan gezegenler de var.
Belli bir rotası olmayan ve uzay boşluğunda karanlığa doğru kör bir şekilde ilerleyen bu gezegenlerin, herhangi bir sistemden atılmış olması muhtemeldir. Tabi başka sebeplerde var. Yıldız olacak kadar madde biriktiremeyen ve ışık vermeye başlaması için gerekli olan nükleer füzyonu başlatamayan gök cisimleri de tabiri caizse serseri mayın gibi etrafta dolaşmaktadır. Bu cisimlerin etrafta bu şekilde dolaşması bir çok kişinin endişelenmesine sebep olmaktadır. Fakat nadir rastlandıkları için şimdilik bizim için bir tehlike oluşturmamaktadırlar. Peki bunlardan birinin Dünya’mıza çarpma ihtimali olabilir mi diye sorarsanız elbette olabilir. Üstelik karanlık ve ısı vermeyen türlerinin tespiti ise oldukça zor. Zaten bize doğru geldiğini tespit etsek bile elimizden gelen pek bir şey de yok.Tek yapabileceğimiz son anlarımızda dua edip manzaranın keyfini çıkartmak olur.
Serseri Gezegenlerin Tespiti
Bunları söylerken belkide çoğunuzun aklına atom bombası kullanmak geldi. Bu cisimlerin boyları Jüpiterin 13 katına kadar çıkmakta. Daha da büyüklerine kahverengi cüce denmekte. Gerçi ay kadar küçük olsaydı bile yine yapabileceğimiz bir şey olmazdı. Fakat dediğim gibi nadir görüldükleri için Dünyanın yörüngesine girme ihtimalleri çok çok düşük.
Peki etrafımızda bunlardan var mı diye sorarsanız evet var. Hem de daha gencecik bir tane. Şili’deki VLT teleskopu ve Hawaii’deki teleskoplar kullanılarak yakın zamanda bir tane tespit edildi. Gezegene basit ve sade isim konuldu.
CFBDSIR2149 isimli serseri gezegenimizin yakın bir genç yıldız topluluğu olan Hareketli AB Doradus Grubu’na yakın olduğunu keşfettiler. Bu grup, diğer grupların aksine Güneş Sistemi’ne oldukça yakındır. Dolayısıyla gezegen hakkında yapacağımız daha detaylı araştırmalar onun kütlesi, atmosferi, yüzeyi ve daha birçok özelliği konusunda bize fikir verebilir.
Yukarıda bahsettiğimiz üzere, gezegeni keşfetmemize sebep olan şey, hala sıcak oluşu. Öyle ki, gezegenin yüzey sıcaklığı yaklaşık 500 santigrat derece dolaylarında. Ancak, kütlesinin oldukça düşük oluşu (Jüpiter’in 6 katı civarı), onun bir kahverengi cüce değil, yakın zamanda doğmuş bir gezegen olduğunu gösteriyor.
Bu gezegenin isminin ne kadar garip olduğunu düşünmüş olabilirsiniz. Hatta ismini okumaya üşendiniz. Buna ismini koyan adamın kafasına göre isim vermiş olma ihtimali de söz konusu olamaz değil mi? Bunun elbette bir sebebi var.
Gezegenlerin İsimleri Nasıl Veriliyor ?
Bilindiği üzere bir yıldız sistemindeki gezegenlere isim verilirken, sistemin baş aktörü yıldızın ismi başa alınarak cisimlerin sonuna bir harf veya rakam eklenir (Kepler21b, Kepler22b gibi). Böylece o gezegenlerin “Kepler” yıldız sistemine ait olduğunu anlarız. Bu gezegenimizin bir ailesi olmadığı için bu kurala ihtiyacımız yok. Rastgele bir isim verebiliyoruz.
Herhangi bir yıldızdan yansıyan ışıkla parlayamayacak kadar yıldızlardan uzak olan CFBDSIR, sırf yüzeyinden yayılan kızılötesi parıltı sayesinde fark edildi. Diğer bütün başıboş gezegenlerde olduğu gibi gökbilimciler (muhtemelen bir başka yıldızla yakın temasın sonucu olarak) gezegenin uzaya savrulmadan önce hayata bir yıldızın yörüngesinde dönerek başlayıp başlamadığından ya da kendisini çevreleyen kümeyle aynı nebuladan, bağımsız olarak oluşup oluşmadığından, yani bir “küçük kahverengi cüce yıldız” olup olmadığından emin değiller.
Gezegenleri düşünürken, onları, kendi Güneş Sistemi’miz gibi düzenli sistemler içerisindeymiş gibi hayal etmeye eğilim gösteririz. Ancak gökbilimciler ara sıra, başka bir şeyin işaretlerini yakalıyorlar; bunlar, herhangi bir yıldız veya sisteme bağlanmamış olan ve galaksi boyunca kendi başına sürüklenen serseri gezegenler.
Şimdiyse bunların, sanılandan çok daha fazla sayıda olabileceği ortaya çıkmış. Yapılan yeni bir sanal canlandırma, Samanyolu Galaksisi’nde bu serseri gezegenlerden milyarlarca tane olabileceğini ortaya çıkarmış.
Dışgezegenlerin sayımını yapmak, bunların bir gezegen sisteminde yer aldığı en iyi zamanlarda bile, olağandışı derecede zor bir iş. Gezegenler kendi ışıklarını yaymıyorlar (kahverengi bir cüceyle karşılaşmadığımız sürece, ancak onların da gezegen statüsü kuşkulu), bu yüzden onları tespit etmek için başka ortamları kullanmak zorundayız.
Bir gezegen bir yıldızın etrafında döndüğünde, onu tespit etmek için iki temel yöntem var. Bunlardan biri, bahsi geçen gezegenin kütleçekiminin, o yıldız üzerinde oluşturduğu etkinin tespit edildiği ışınsal hız yöntemi; diğeri ise, gezegen yıldızın önünden geçtiğinde, yıldızın ışığını hafifçe sönükleştirdiği geçiş yöntemi.
Görebileceğiniz üzere, bu iki yöntem de bir yıldızın mevcut olmasına dayanıyor; bu yüzden, serseri gezegenler söz konusu olduğu zaman epey kullanışsız hale geliyorlar. Yine de, bu avareleri tespit edebileceğimiz bazı yöntemler var. Geçen sene iki serseri gezegen tespit edilmiş, çünkü bu gezegenlerin kütleçekimi, kendilerinin arkasından gelen ışığı belli bir şekilde bükmüştü. Diğerlerini ise kızılötesi görüntüleme yöntemi ortaya çıkarmıştı.
Serseri Gezegenler Ne Kadar bulundu ?
Toplamda, yaklaşık 20 tane serseri gezegen veya serseri gezegen adayı tanımlanmıştı. Gezegen sistemlerinde ise 3.917 ötegezegen tespit edildi. Bu epey büyük bir fark.
Bu yüzden Hollanda’daki Leiden Üniversitesi’nde çalışan gökbilimciler, galaksi boyunca esrarengiz bir şekilde sürüklenen kaç tane serseri gezegen olduğunu bulmak için, Orion Bulutsusu’nun merkezinde yer alan genç yıldızların oluşturduğu bir küme olan Orion Yamuk Kümesi‘nin sanal ve karmaşık nitelikli matematiksel canlandırmalarını yürütmüşler.
Her birinde dört, beş veya altı gezegen olan, Güneş benzeri beş yüz yıldız ve kütleleri Dünya’nınkinin yaklaşık üç katından Jüpiter’inkinin yaklaşık 130 katına kadar (kahverengi cüce boyutunda) değişen toplam 2.522 gezegen örneklenmiş.
Bu gezegenlerden 357’si (yüzde 16.5), oluşumlarını takip eden 11 milyon yılda kendi sistemlerinden ayrılmış ve serbestçe sürüklenmeye başlamış. Ufak bir kısmı ise küme içinde kalmış ve beş tanesini de diğer gezegen sistemleri yakalamış; fakat 282 tanesi (gezegenlerin büyük çoğunluğu) kümeden tamamen ayrılmış.
İlginç bir şekilde, 2.522 gezegenden 75 tanesi, kendi ev sahipleri olan yıldızla çarpışmış ve 34 tanesi de başka bir gezegenle çarpışmış.
Fiilen gözlemlemiş olduğumuz serseri gezegenlerin çoğu (bunlar çok küçük bir miktarda), daha geniş olan taraftaymış. Fakat araştırmacılar, bir gezegenin kütlesinin, o gezegenin bir sistemden çıkma ihtimali üzerinde muhtemelen etkisiz kalacağını bulmuşlar.
Bu yüzden serseri gezegenler muhtemelen, bir sistemin bağladığı gezegenlerle aynı boyut gamını paylaşıyor. Muhtemelen daha ufak olan serseri gezegenler de var; sadece, tespit edilmeleri çok daha zor ve halihazırda tespit edilmesi zor olan nesneler sınıfında yer alıyorlar.
Eğer bu yüzde 16.5’lik kısım, tümevarım yöntemiyle Samanyolu boyunca geniş oranda dağıtılırsa (bunu yapmak mümkün, çünkü Trapezium Kümesi, epey tipik bir yıldız doğum bölgesi), o halde etrafta gezinen serseri gezegen sayısı en az 16.5 milyar tane olur. Toplam tahminî gezegen sayısı da en az 100 milyar.
Bizim sistemimizde de bir zamanlar fazladan bir gezegenin mevcut olup, daha sonra dışarı çıkmış olması muhtemel. Uranüs’ün tuhaf eksen eğiminin, serseri bir gezegenle çarpışmasından kaynaklanmış olabileceği düşünülüyor. Hatta o gizemli ve kuramsal Dokuzuncu Gezegen’in, geçerken yakalanan serseri bir gezegen olması da mümkün.
Araştırmacıların belirttiği üzere bu çalışma, yalnızca iki sanal canlandırmaya dayanıyor, bu yüzden elbette kesin değil; ancak sanal canlandırmanın sunduğu bulgular, serseri gezegenlerin, gözlemsel bulguların akla getirdiğinden çok daha yaygın olduğunu gösteriyor.
Bu çalışma, insanın hayal gücünü de harekete geçiriyor; bir yıldızın sıcaklığından uzakta, uzayın bir ucundan diğer ucuna giden o soğuk, yalnız gezegenler. Birileri bu konuda kesinlikle bir bilim kurgu filmi yazmalı.
Kaynak
Wikipedia.com
Olaybende.com
Popsci.com.tr
Popüler science ve all about space