Evimizdeki izlediğimiz filmlerin ve sinemanın icadının öyküsünü hiç merak ettinizmi ? Bir çok ismin anıldığı sinema hiçte kolay bulunmadı. Peki kimler sinemanın icadına öncü oldu ?
Orta çağ’da ve daha sonra Rönesans’ta, Leonardo da Vinci‘nin (1452-1519) “camera obscura“sı gibi karanlık oda yöntemleri
ile nesnelerin bir duvar üzerine görüntülerinin yansıtılması sağlanmıştır.
Dünyanın dört bir köşesinde mucitler, sinema kamerasının ve projektörün yapımı üzerinde çalışırler ve; aynı zamanda araçların ve filmin de üzerinde araştırmalar yapmak ve çalışmak gerekmektedir.Filmelerin ısıya, tekrar tekrar gösterilmeye karşı dayanıklı olması sağlanmalıdır.
Buluşların patent hakları Avrupa’da ve Amerika Birleşik Devletleri’nde verilir.1889’da, G.Eastman selüloz nitratı esas alan esnek ve saydam bir film icad eder. 35 mm’lik film Eastman fabrikalarında üretilir ve 1891 yılında Edison, panayır ve sergilerde filmi tek kişinin seyretmesine imkan veren kinetoskobu gerçekleştirir.Charles Cros‘un (1877)paleofonu ve gene kendi buluşu olanfonograftan(1878) sonra Edison, 1892 yılından itibaren görüntü ve sesi bir araya getirmeye çalışır.O sırada
Leon Bouly de “sinematograf” ismini bulmuştur.Almanya’da da biyoskobun mucidi Max Skladanowsky bir kasım 1895 tarihinde ilk gösterisini sunar: 48 görüntülü her filim aşağı yukarı 10 saniye sürmektedir.Fransa’da Louis Lumiere(1864-1948), saniyede 16 görüntüyü düzenli aralıkla yansıtan aracını geliştirmden önce gümüşlü jelatin-bromüre duyarlı bir plaka yapmış ve sınai üretimine geçmiştir.Louis ve Auguste Lumiere kardeşler 13 Şubat 1895 tarihinde patent haklarını alırlar.Aynı yılın 22 Martı’nda, ilk gösterim yapılır.28 Aralık’da ise Paris’te, Grand Cafe’de halka açık ilk “sinema” gösterimi, salonu dolduran seyircilerin şaşkın bakışları karşısında illüzyonist Georges Melies tarafından gerçekleştirilir.
Sinemanın mucidi olarak Louise ve Aguste Lumiere kardeşleri, ilk sinema makinesi olarak da Sinematograf’ı (kelime hareket kaydeden şeklinde çevrilebilir) kabul ediyoruz. Çünkü pek çok kuramcıya göre izlenen şeyin ‘sinema’ olabilmesi için gösterimin bir topluluğa yapılması gerekiyor. Başka bir değişle, kişinin evde tek başına film izlemesi sinema sanatının icra edilmesi anlamını taşımıyor. Çünkü sinema toplumsal bir sanat dalı ve ancak insanlar arasında etkileşim yarattığı ve gündem oluşturduğu zaman gerçek anlamda amacına ulaşmış kabul ediliyor.
Bu cesur öncüler tıpkı sihirbazlar gibi önce cam, sonra kağıt üzerine aktarılan desenlerin boyalı görüntülerini aydınlatılmış bir duvar üzerinde göstermeyi başardılar…Bu “Büyülü fenerler”,insanları çocukluk anılarına geri götürür.Gene de, ilk gösterileri izleyen seyirciler, karanlık bir salonun ucunda beliriveren parlak görüntüler karşısında ürpermek veya hayallere dalmak için aileleri ile birlikte gelen yetişkinlerdi.Bu gösteri, fenerin sönmesi ile, oyuncuların içinde kaybolduğu bir tiyatro gibiydi.Birbirini izleyen sabit görüntüler insanları şaşırtıyor veya eğlendiriyordu.İki görüntü arasındaki bağlantıyı kuran ise, seyircinin hayal gücüydü.
1828’de Belçikalı fizikçi Joseph Plateau görsel etkinin belirli bir süre sürdüğünü keşfetti: bir ışık duyumu, bu ışığın yok olmasından sonra bile retine üzerinde hemen hemen saniyenin onda da biri kadar kalıyordu.Bu saptamadan sonra, bir mekanda geçen bir sahneyi anlatan kesikli görüntüleri art arda yansıtmayı sağlayan çeşitli araçlar üretilecekti.
Görüntüler, yeterince hızlı gösterilmeleri halinde, birbirini izleyen sabit görüntülere göre çok daha “canlı”, genede göze kopuk kopuk glen görüntülere dönüşüyordu.
Plateau’nun buluşu olan fenakistiskop 1877’de, Emile Reynaud’nun praksinoskop için patent hakkı almasını sağlamıştır.Praksinoskopta, güçlü bir şekilde aydınlatılmış bir ayna çemberi önünden geçen kağıt şerit üzerinde, değişik görüntülerin birbirini dairesel oalrak izlemesi ile hareket oluşuyordu.Göz yanılması ancak silindirin bir dönüşü kadar sürmekte…ve yeniden bağlamaktadır…
Reynaud gösteriyi uzatmak amacıyla bir çıkrığa sarılmış ve art arda gelen delikler üzerinde bir çark aracılığı ile ilerleyen daha uzun bir şerit geliştirdi; filmin atası böylece doğmuş oldu…
1892’den 1900’e kadar Reynaud 10.000 den fazla hareketli küçük skeç gösterisi gerçekleştirecektir.Bu dahi öncünün son filmlerinden biri olan Autoure d’un Cabine, “Bir Kameranın Çevresinde”, (1894) elle çizilmiş ve boyanmış toplam 636 görüntüden oluşuyordu.
İlk olarak Rönesans ile başlayan hikiyemiz 20.yy tamamen geliştirilmiş ve sonrasında ise siyah beyaz olarak evlere kadar girmiştir. Şimdi ise 4K gibi teknolojilerden bahsetmekteyiz. Bakalım bu teknoloji nereye kadar gidecek.