Malum, NASA Mars’ta donmuş suyun dışında, en azından yaz aylarında görülen tuzlu su akıntıları bulduklarını açıkladı. Ayrıca uzun süredir merakla beklenen The Martian yani Marslı sinemaseverlerle buluştu. Eh, Mars bu kadar gündemdeyken test edelim dedik, bakalım Mars’ta tek başına hayatta kalmak nasıl bir durum.
Matt Daemon’un başrolünü üstlendiği Marslı filmi 2 Ekimde Türkiye’de gösterime giriyor ve şimdi Mars’tan söz etmenin tam zamanı. İnsanlar 40 yıldır Mars’a gitmek istiyor ve şu anda elimizde iki seçenek var: Mars’a yerleşmek veya Mars’ı ziyaret etmek.
Hollandalı girişimci Bas Lansdorp’un Mars One projesinde, göçmenler bir daha geri dönmemek üzere Mars’a yerleşecekler. NASA’nın Orion projesinde ise astronotlar Mars’a gidecek ve 6 ila 18 ay kaldıktan sonra geri dönecekler.
Ancak asıl konu uzayın zorlu şartlarında Mars’a gitmek değil. Asıl soru Mars’ta nasıl yaşayacağımız, ne yiyip içeceğimiz ve nasıl vakit geçireceğimiz. Emekli astronot James F. Reilly (JR), insanların Mars’ta nasıl yaşayacağını anlattı:
DÜNYA’DAN CEVAP ALMAK 1 SAAT SÜRÜYOR
Mars’ta Dünya ile gerçek zamanlı iletişim kurmak imkansız: “Telefonu elinize alıp kimseyle konuşamayacaksınız, çünkü uydu sinyallerinin Dünya’ya ulaşması 20 dakika alıyor. Bu nedenle SMS atacak veya video mesajı göndereceksiniz. Bu şartlar altında online sohbet de yapamazsınız. Mesajı göndereceksiniz ve yaklaşık bir saat sonra yanıt alacaksınız.”
EN KURAK ÇÖLDEN BETER
Tecrübeli astronot Railley, kariyeri boyunca Antarktika’daki (Güney Kutbu) bir araştırma üssünde küçük bir ekiple aylarca yaşadı ve ABD donanması adına tek başına derin denizlere daldı.
80’li yıllarda ise Rus uzay istasyonu Mir’e gitti ve ardından Uluslararası Uzay İstasyonu’nu (ISS) ziyaret ederek yörüngede kalma rekorları kırdı. Bu nedenle Railley ıssız Mars’ta yaşamak zor derken ona inanmamız gerekiyor:
“Bütün mesele Dünya’daki güzel tabiat manzaralarına ve bizi saran hayatın canlı seslerine alışkın olmamızda yatıyor. Oysa Mars yüzeyi ölü, orada hiçbir şey yok. Dünya’nın en kurak çölünde yaşamaktan beter. Hatta Dünya’nın en kurak çölü, Mars’ın en rutubetli yerinden daha çok su içeriyor.”
KALABALIK ŞEHİRDE YAŞAYANLAR MARS’A KOLAY ALIŞIR
Astronotlar küçük bir uzay aracında sıkış tıkış yolculuk edecekler ve Mars’a indikleri zaman küçük yaşam kapsüllerinde kalacaklar. Railley bu konuda neler yapabileceğimizi anlatıyor:
“Bence Londra’da yaşayanlar kolay alışır. Londra’da hava genellikle kapalı ve kasvetli olduğu için insanlar da kalabalık iç mekanlarda toplanıyor. Londralılar küçük odalarda yaşamaya alışık.”
“Ancak Mars’a büyük olasılıkla ISS’teki gibi uluslararası bir ekip gidecek. Diğer açık hava ülkelerinden gelen astronotların durumu ise farklı olacak. Mars’a Londralılar kadar iyi uyum sağlamalarını bekleyemeyiz.”
PEKİ MARS’TA NASIL SEBZE YETİŞTİRECEĞİZ?
Bu sorunun yanıtını astronotlar da merak ediyordu ve en kısa sürede cevabını almak için geçen yıl Uluslararası Uzay İstasyonu’nda sebze yetiştirmeyi denediler. NASA’nın uzayda çiftçilik projesinin resmi adı VEG-01 deneyi (gayri resmi adıyla VEGGIE diyebiliriz).
Bir şeyin ilki olmanın insana getirdiği tecrübesizlik ve sorumluluklara da değinmemiz gerekiyor. Bu noktada ilham alabileceğiniz önceki tecrübelerden, yaşanmışlıklardan gelen bir birikim olmayacaktır. Tamamen kendi yaratıcılığınızla baş başasınız, tek sahip olduğunuz şey bir zaman dilimi. Bunu iyi tayin etmelisiniz. Her şeyin matematiğini yapmalı ve önceden çözüm yolları üretmeniz gerekir. Elbette bu herkesin yapabileceği bir iş değildir. Ayrıca her eyleminiz, neticesi olumlu ya da olumsuz, çözüme yaklaştıracak ve şüphesiz ruh halinizi de doğru orantılı bir şekilde etkileyecektir.
Unutmamamız gereken bir diğer husus ise yalnızlıktır. Bilindiği üzere insanoğlu şimdiye kadar Mars’ta herhangi bir yaşam izine rastlamamış ve orada canlı bir organizmanın olmadığına kesin kanaat getirmiştir. Bu durumu elbette tehlikeyi azaltan bir unsur olarak düşünmeliyiz. Lakin insan ilham almak için iletişime ihtiyaç duyar. İletişim çağında yaşadığımızı ve bizden sonra bu gelişmelerin daha da ilerleyeceğini varsayarsak, koskoca bir gezegende canlı tek organizma olmak beraberinde bunalımlar getirebilir. Romanın baş kahramanı Mark Watney’in hiç pes etmeden yaşam mücadelesini sürdürmesi ve Mars’ta hayatta kalması gerçekten ibretlik bir hikayedir. İnsanoğlunun yaşama arzusunun ne kadar şiddetli olduğunu, Mars’ın çetin şartlarına göğüs gererek kanıtlıyor. Dışardan bakıldığında hayatta kalmanın imkansız gözüktüğü şartlar bile insanın yaşama arzusuna üstün gelemiyor.
Bu açıdan roman bende, insanoğlunun hayata karşı doyumsuz bir isteğe haiz olduğu intibaını uyandırıyor. Şu an için romanın senaryosu hayal gücümüzü zorlasa da insanoğlu yakın bir gelecekte gezegenler arası seyahat edebilecek kapasiteye ulaşacak gibi gözüküyor. Elbette, her yenilik, beraberinde de yeni sorunlar getiriyor. Belki ilerleyen zamanlarda böyle bir olay gerçekleşebilir. Eğer o astronotun yerinde biz olsak, Mars’ın şartlarıyla tek başımıza böyle bir mücadele verebilir miydik? Elbette bu sorular şimdi cevapsız olsa da, yakın zamanda böyle bir durum karşısında insanların benzer bir mücadele verebileceğinden şüphem yok. Belki de insanoğlu böyle bir mücadeleci ruha sahip olmasa bu günlere kadar gelemezdi.
Kaynak
Khosann.com
Bilkent.edu.tr
Popüler science dergi
Natgeo turkiye belgesel