MS 79 yılında Vezüv Yanardağı‘nda gerçekleşen patlama sonucunda küller altında kalan Pompeii şehrinin son anları animasyonla yeniden canlandırıldı. Şehrin son 48 saatini gösteren animasyon, felaketin gerçek olduğu düşünüldüğünde oldukça etkileyici olabiliyor.
Antik Roma‘nın en büyük kentlerinden biri olan Pompeii, MS 79 yılında Vezüv Yanardağı’nın patlaması sonucu lavlar altında kalan ve yerle bir olup tarih sahnesine gömülen bir antik şehir. 1599 yılında yeniden keşfedilen şehir, o zamandan bu zamana kadar her süreçte ilgi çeken bir hikâyeye sahip. Hamamlar, freskler, duvar yazıları, amfi tiyatro, su kemeri dâhil olmak üzere elde edilen tüm bulgular, antik Roma ile ilgili pek çok bilgiyi gün yüzüne çıkarıyor.
Olayın antik dünyada gerçekleşmiş olduğu göz önüne alındığında pek de uzağa gitmedikleri söylenebilir. Yeni bir araştırmaya göre hayatta kalanların birçoğu Güney İtalya kıyılarında kalarak Cumae, Napoli, Ostia ve Pozzuoli’ye yerleşmişti.
Miami Üniversitesi Klasik Çalışmalar kürsüsünden Profesör Steven Tuck, tarihi kayıtlar dağınık olduğundan hayatta kalanların nereye gittiklerini belirlemenin zorlu bir iş olduğunu söylüyor. İnsanların felaketin ardından nereye yol aldıklarını belirlemek için, dokümanlar, yazıtlar, eserler ve antik altyapıyı da içine alan tarihi kayıtlar taranarak, çeşitli kriterler oluşturulduğu bildiriliyor.
Tuck’ın bu doğrultuda, Pompeii ve Herculaneum’daki bilinen aile isimlerini bir veritabanı haline getirip bu isimlerin MS 79’dan sonra herhangi bir yerde gözüküp gözükmediğini kontrol ettiği, ayrıca ateş tanrısı Vulcanus veya patlamanın ardından yakınlardaki şehirlerde gün yüzüne çıkan Pompeii’nin koruyucu tanrıçası Venüs Pompeiana tapınımı gibi Pompeii ve Herculaneum kültürüne dair özgün izler aradığı da belirtiliyor.
Tuck’ın ifade ettiğine göre, o dönemde başlayan altyapı projelerinin felaketten kurtulanların yaptığı ani göç akışlarına uygun ortam sağlamak için yapılmış olması muhtemel zira patlamanın olduğu sırada Pompeii ve Herculaneum’da 15.000 ila 20.000 insan yaşıyordu ve bunların büyük bir çoğunluğu Vezüv felaketini atlatmıştı.
Hayatta kalanlardan Cornelius Fuscus adında bir adam, daha sonra, Romalıların Asya olarak adlandırdıkları yerde (günümüz Romanya’sı) askeri bir eylem sırasında ölmüştü. Tuck, konuya ilişkin verdiği bir demeçte “Orada onun için bir yazıt konulmuş, Pompeii kolonisinden olduğu, daha sonra Napoli’de yaşadığı ve en nihayetinde orduya katıldığı söylenmiş” diyor.
Yolculuklarına ve diğer kayıtlara dair detaylar sunan tarihi belgelere göre Pompeii’li Sulpicius ailesi ise Cumae’ye yerleşmiş.
Tuck, “Arkeologlar Pompeii duvarlarının dışında, bu ailenin mali kayıtlarıyla dolu bir kasa keşfetti. Kasa yolun kenarında külle kaplı bir haldeydi. Buradan açıkça anlaşılıyor ki biri bu iri kasayı giderken yanında götürmeye niyetlenmiş ancak bir kilometre kadar sonra vazgeçip bırakmış” diyor.
Kasadaki belgeler, birkaç on yıllık krediler, borçlar ve emlak mevcutlarına ilişkin detaylar sunuyor. Belgelerden anlaşıldığı üzere Sulpicius ailesi Cumae’ye orada bir iş ve sosyal ağları olduğu için yerleşmiş.
Pompeii’deki Faun Evi’nin dışında “Have” yazısı. Aynı yazıya Napoli’deki bir aile mezarında da rastlandı. Mezarın Vezüv patlamasından kurtulup Napoli’ye yerleşmiş bir aileye ait olması muhtemel. C: Steven Tuck
Araştırması sırasında Tuck, birkaç kadın ve azad edilmiş kölelere ilişkin yerleşim kayıtlarına da rastlamış. Felaketten sonra hayatta kalanların birçoğu, yeni şehirlere taşındıktan sonra bile birbirleriyle evlenmiş. Böyle yapan kadınlardan biri olan Vettia Sabina Napoli’de bir aile mezarına üzerinde “Have “ yazan bir yazıtla gömülmüş. “Have” Romalıların MÖ 80’de şehri ele geçirmesinden önce ve sonra Pompeii’de konuşulan bir lehçe olan Oskan diline ait bir sözcük. “Hoş geldin” anlamına gelen bu sözcüğe günümüz kapı paspasları gibi evlerin önünde rastlamak mümkün.
Yalnızca özgün aile isimlerine bakarak araştırmada yalnızca belirli bir düzeye kadar ilerlenebiliyor. Tuck “Birçok yabancı, göçmen ve kölenin kayıtlı aile isimleri bulunmadığı ve bu durum onların izini sürmeyi zorlaştırdığı için şehir dışına yerleşen kazazedelerin sayısı araştırmamda belirtildiğinden çok daha fazla” diyor.
KÜL BULUTUNUN YUTTUĞU ŞEHİR: POMPEİ
Forum, tapınaklar, tiyatrolar, amfitiyatrolar, bazilikalar, caddeler, atölyeler, kenar mahalleler, hamamlar, meyhaneler, çamaşırhaneler, değirmenler, fırınlar, kumarhaneler, batakhaneler, hanlar, şehri gezenler tarafından bugün bile farkedilebiliyor. Ve sonunda da, kenti baştan başa kaplayan lavlardan kaçmaya çalışan insan ve hayvanların, bedenleriyle yüzyüze geliniyor. Burada, tarihin en trajik olaylarından birine tanık oluyorsunuz. Etnograf, Prof. Carlo Giardano, 79 yılının 24 Ağustos günün saat 13’ünde Pompei’de olup bitenleri şöyle anlatır:
“O gün öğle vakti, volkanın ağzından aniden yükselen bir kül bulutu, bir kaç saat içinde bütün Pompei’yi kaplamıştı. Böylece şehir, çok uzun bir sessizlik dönemine girdi. Burada yaşayan binlerce insanın, tehlikenin bu kadar yakınında oldukları halde gafil avlanmış olmaları, o tarihlerde Vezüv’ün bambaşka bir manzara altında olmasından ileri gelmiştir.”
DEPREMLERLE UYANMAYAN ŞEHİR: POMPEİ
Yamaçları, meşhur politikacıların villalarıyla süslü olan Vezüv; bağlar, bahçelerle çevrili ağaçlık bir yerdi. Tepesindeki kalkerleşmiş taşlardan başka eski zamanların dramını hatırlatan herhangi bir hali yoktu. Oysa daha önceleri, Vezüv’de yine bir püskürme olmuştu. Daha sonra bu püskürmeyi, Yunan coğrafyacısı Strabon, kraterleri incelemek suretiyle keşfetmişti. Ancak bundan bahsetmemeyi uygun bulmuştu. Aslında söyleseydi de ona kimse inanmazdı. Çünkü insanların gözü, para ve zevkten başka birşey görmüyordu. Belkide, MS 62’de meydana gelen ve şehri tamamıyla yıkan bir zelzele, bu feleketin habercisiydi. Depremler o kadar sık oluyordu ki, artık Pompei halkı bunları önemsememeye başlamıştı. Tıpkı yavaş yavaş ısınan kurbağa gibi.
Vezüv’den dumanlar yükselmeye başladı. Bir patlama olacağını anlayan halk, limana doğru kaçmaya çabaladı. Gemilere binebilenler bir daha dönmemek üzere kentten uzaklaşmaya başladılar. Sarsıntılar başlayınca, 20 dakika kadar süren bir şaşkınlık yaşandı. Halk paniğe kapıldı ve bir hareketle Sarno nehrindeki 600 metre uzakta olan bir limana atıldılar. Yollarını bir deniz kabarması kesti. Dev dalgalar, bindikleri gemileri birer çöp gibi yukarıya kaldırıyor ve şehrin surlarının içindeki kızgın lav denizine doğru fırlatıyordu.
Gökten iri kum taneleri büyüklüğünde, çok kızgın küçük taşlar yağmaya başlamıştı. Hemen arkasındanda da, gaz ve kül yüklü kocaman siyah taşlar düşmeye başladı. Bu sonuncular yere değer değmez patlıyor ve ilk kayıpların verilmesine sebep oluyordu. Diğer taraftan evlerinin volkanın süngertaşı-kül yığınının ağırlığına dayanamayıp çökmesiyle yok oluyorlardı. Volkandan çıkan zehirli gazları soluyanlar ise anında ölüyordu. Sonra ardı ardına Pompei üzerine kızgın küller yağmaya devam etti. Ve ilk ölenlerin üstünü yorgan gibi örttü. Birkaç saat içinde, “dünya ve zevk cenneti Pompei”, büyük bir mezarlığa döndü. 20.000 insan bir anda yok oldu.
SODOM VE GOMORA’YI ÇAĞRIŞTIRAN ŞEHİR: POMPEİ
Gökyüzü kararmış olduğundan, şehirde görüş mesafesi sıfıra düşmüştü. Şehrin insanları, rastgele sağa sola koşup duruyorlardı. İçlerinde farkında olmadan, Vezüv’e doğru koşanlar bile vardı. Kurtuluşu evde görenler, volkandan çıkan müthiş sıcaklık yüzünden; havadaki oksijenin kısmen karbonik gaza dönüşmesiyle boğuluyorlardı.
İnsanlar, taştan tanrılarından bu ölüm anında can-hıraş yardım diliyorlardı. Kendilerini tanrı ilan eden Romalı yöneticilerin put-tanrılara ne kadar inandıkları şüpheli olsa da, kendi tanrılıklarını onaylatmak için bu put-tanrılara ihtiyaçları vardı. Kısacası Roma’nın zalim-aristokrat yönetimi, iktidarlarını bu taştan put-tanrılara borçluydu. Bu, Roma’nın akla ziyan putperest halkının putlarına yakarışları, hiç bir zaman duyulmayacaktı. Zira kendi tarihinden habersiz insanoğlunun, bu kaçıncı aldanışıydı. Bu “dramatik helak”ın uzak veya yakın seyircileri, yahut bu azaptan kurtulanlar ise maalesef bu şokla da uyanamayacaklar ve “tanrıların gazabı” diyerek, “dramatik aldanmaları”nı sürdüreceklerdir.
Eski putperest kavimlerin, Elçilerini öldürmeye teşebbüs ederek; helak olmaları burada hatırlanmalıdır. Çağının emperyal gücünü temsil eden paganist Roma imparatorluğunun yöneticileri de, İsa peygamberi “öldürmeye teşebbüs”ün cezasını, acı bir şekilde ödemiş görünmektedirler. İsa peygamberi “öldürmeye teşebbüs” suçu, her ne kadar Yahudi din adamlarının, “tarihsel katletme alışkanlıkları”nın bir tezahhürü ise de, zalim Roma’nın bu suçun ortağı olduğu apaçık ortadadır.
Yaklaşık 2000 yıl o görkemli villalar, heykeller, duvar resimleri, mozaikler, tapınaklar ve pazarlar dokunulmadan gömülü olarak kaldı. Arkeologlar kenti keşfettiklerinde, son gün pişmiş ekmeği bile fırında buldular. Pompei’nin üzerine düşen kızgın küller, 3 gün siyah kar gibi yağmaya devam etti. Ve arkasından Pompei, tamamen sessizliğe gömüldü. Pompeililertaş kalıplar halinde çıkarıldıkları vakit, ölüm anında ne yapıyorlarsa o halde bulundular.
Bir duvarın üstündeyse bugün bile görülebilecek; Sodom ve Gomora yazısı bulunmaktaydı. Tarihçilere göre; Pompei’de yaşayan Yahudi köleleri, bu yazıyı Pompei’nin, “putperest, sapkın ve şımarık hayatı”na işaret etmek için yazmışlardı.
Kaynak
Haberler.com
Arkeofili.com
Yaklasansaat.com
Viasat history